SAN’ATKÂR MEVLEVÎLER: SAATÇİ AHMED EFLÂKÎ DEDE – Mustafa ERDOĞAN

A+
A-

Abdülbâkî Baykara Dede’nin Bir Makalesi

SAN’ATKÂR MEVLEVÎLER: SAATÇİ AHMED EFLÂKÎ DEDE

Mustafa ERDOĞAN

Büyük Türk İslâm mutasavvıfı Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî ile onun yolundan gidenlerin kurdukları Mevlevîlik tarikatının Türk kültür ve düşünce tarihinde çok büyük ve önemli bir yere sahip olduğu kuşkusuzdur. Mevlânâ ve Mevlevîler”in musikimizden resmimize, felsefemizden, sosyal hayatımızdan güzel sanatlarımıza kadar birçok alanda çok derin tesirleri olmuştur. Bu etkilerden umumiyetle edebiyat ve musiki alanındakiler dikkati çekmiş ve incelemeler de bu alanlarda yoğunlaşmıştır. Hâlbuki edebiyat ve musikinin dışında, çok değişik sanat dallarında da Mevlevî sanatkârlar yetişmiştir. İşte biz de yazımızda bu değişik sanatçılardan biri, Saatçi Ahmed Eflâkî Dede hakkında yine Mevlevî bir şâir olan Abdülbâkî Baykara Dede”nin bir yazısını sunmak istiyoruz. Öncelikle biyografinin yazarı Abdülbâkî Dede hakkında biraz bilgi vermenin faydalı olacağına inanıyoruz.

Abdülbâkî Baykara, biraz daha bilinen adıyla Yenikapı Mevlevîhânesi”nin son şeyhi Abdülbâkî Dede, 1883-1935 yılları arasında yaşamış Mevlevî bir şairdir. Köklü ve ünlü bir aileden gelen Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhi Mehmed Celâleddîn Dede”nin (1849-11208) oğlu olarak aynı tekkede dünyaya gelmiş, yetişmiş ve babasının vefatından sonra da adı geçen Mevlevîhâne”ye şeyh olmuştur. 1925″te tekke ve zaviyelerin kapatılması üzerine bir süre Kütüphaneleri Tasnif Komisyonu üyeliği ve İstanbul Türk Ocağı müdürlüğü görevlerinde bulunmuş, ayrıca Darülfünun Edebiyat ve İlahiyat fakültelerinde Farsça dersleri vermiş olan Abdülbâkî Dede”nin Türkçe ve Farsça şiirleri, ayrıca bazı manzum ve mensur eserleri vardır. Hayatta iken bir çok sıkıntılar çekmiş olan Abdülbâkî Dede, renkli kişiliğinin eseri olarak istediği vadide şiir yazabilen başarılı bir şairdir. Klasik Türk (Divan) Edebiyatı”nın son temsilcilerinden biri olan ve daha çok âşıkâne, rindâne ve hazin şiirleriyle dikkati çeken Bâkî, zaman zaman sosyal ve mizahî manzumeler de kaleme almıştır. Onun şiiri ve mizacı hakkında bir fikir vermesi bakımından iki beyti ile iki dörtlüğünü buraya yazıyoruz:

Vâ’iz bana bahs eyleme ahvâl-i behişti

Şimden gerü dünyâ ile ukbâya gücendim

*

Birdir nazar-ı aşkta âşık ile ma’şûk

Bir ân bulunur cân ile cânân arasında

*

Eyledik secdeyi cemâl-i yâre

Vâkıf olur mu hiç zâhid esrâre

Ka’be’den mescidden olup âvâre

Aşkın imâmına uyanlar gelsin

*

Kestik alâkayı şimdi her şeyle

Mest olduk cânânın sunduğu meyle

Nağme-i tanburla nevâ-yı neyle

Cûş edip de raksân olanlar gelsin[1]

Diğer taraftan Abdülbâkî Baykara tasavvufî ve ilmî çeşitli makaleler de kaleme almıştır. Nitekim aşağıda bu makalelerden biri, Abdülbâkî Dede”nin Mevlevî sanatkârlarından saat ustası Ahmed Eflâkî Dede ile ilgili yazmış olduğu bir makale, sunulacaktır. Hem muhtevâsı; içindeki bilgileri ve bugün hakkında hiçbir şey bilmediğimiz ilginç bir Mevlevî sanatkârını tanıtması bakımından önemli, hem de dili ve üslûbu açısından dikkate şâyân olan bu makale, önce Millî Mecmûa”da yayınlanmış (“San”atkâr Mevlevîler”, Millî Mecmua, S. 25, İstanbul, 1340), daha sonra da, müsteşrik Clément Huart”ün Mevlevîler şehri diye isimlendirdiği, Konya”da çıkan Babalık Gazetesi tarafından iktibas edilerek yayınlanmıştır. Bu makalenin yeni yazıyla metnini arz ediyoruz.

AHMED EFLÂKÎ DEDE

Ricâl-i Mevleviyye”nin tercüme-i hâlleri gerçi Sefîne-i Mevleviyye, Tezkire-i Esrâr ve sâir âsârda mezkûr ise de bu yalnız ulemâ ve fuzelâ ve şuarâ-yı Mevleviyye”ye hâs olup tarîk-i feyz-refîkimizde perver-şiyâb olan san”atkârlar şimdiye kadar kimse tarafından zabt olunmamıştır.

Halbuki dergâhlarımız hükûmet teşkîlâtıyla alâkadar olmadığı bir zamanlarda yani maîşetlerini evkâfın çanağından beklemedikleri âvânda her dervîş kendi hücresinde bir san”atla iştiâl eder; çîre-i destî-i ma”rifet ve eser-i san”atlarını pazarcı nâmıyla mevsûf olan cânlar mangıra değiştirir, hâsıl olan meblağ ile bir hafta hem kendilerini hem şeyhlerini ve şeyhlerinin âilesini iâşe eder olduklarını kudemâ-yı meşâyıh ve dedegândan işitmiştim.

Bu san”at erbâbının bakıyyesi yakın zamanlara kadar devam etmiştir ki bunlardan birisi Ahmed Eflâkî Dede”dir. Bir hizmet olur ümidiyle merhûm hakkında bildiklerimi bildirmek istedim.

Eflâkî Dede Tekfur Dağı”nda meşâyıh-ı Halvetiyye”den Kırîmî-zâde Ali Efendi”nin mahdûmudur. 1223″te (M. 1808) Tekfur Dağı”nda doğmuştur.

Mebâdî-i ulûmu orada tahsîl eylemiştir. Pederinin tarîkat-i aliyye-i Mevleviyye”ye ifrât-ı muhabbetine binâen baba oğul İstanbul”a gelerek pederi de sikke-i şerîfe-i Mevleviyye iktisâbıyla şerefyâb, mahdûmu da 1241″de (M. 1825) 18 yaşında olarak matbah-ı Mevlânâ”ya dehâlet ile dâhil-i idâd-ı fukarâ-yı Pîr-i fülk-i cenâb olmuştur. 1244″te (M. 1828) ikmâl-i hizmet ettikten sonra:

Bu rasadgâh-ı cihânda seyr-i eflâk etmeğe

Dûrbîn-i ehl-i vahdettir külâh-ı Mevlevî

müeddâsınca mükâşifât-ı kalbiyyesini sûret-pezîr ve acâyib-i melekût hakkındaki mâlûmât ile nefsini müstenîr etmek arzûsuyla tahsîl-i ilm-i nücûm ettiği gibi bu münâsebetle de saatçiliğe merak ederek İstanbul”da bu san”atı mümkün mertebe tahsîl eylemiş hattâ Sultân Mahmûd muvakkıtı da olmuş iken Sultân Mecîd”in irâdesi ve san”at aşkıyla Eflâkî Dede tâ Paris”e kadar giderek o zaman i”mâl ettiği saatleriyle pek meşhûr olan Breke[?]”ye şâkird olmuştur. Breke”nin saatleri bugün bile erbâbı indinde pek kıymettardır.

Fransalı san”atkârın iki çırağı olup birisi Lorve, diğeri de Ahmed Eflâkî Dede”dir. Eflâkî Dede”nin Paris”te bulunduğu zaman dâimâ külâh-ı Mevlevî ile gezdiğini ve hattâ Parislilerden fevkalâde hürmet gördüğünü pederinden naklen el-yevm hayatta bulunan kerîmesi Fâtıma Hanım”dan işitmiştim.

Eflâkî Dede, şeyhi –Galata Mevlevîhânesi postnişîni büyük amcamız­– Kudretullah Efendi”nin izniyle Ferah Efendi-zâde Recâî Efendi merhûmun haremiyle izdivac ederek Fâtıma Hanım, Sezâ Hanım, Hatice Hanım nâmlarıyla üç kerîmesi ve Gâlib Bey nâmında bir de mahdûmu olup el-yevm yalnız Fâtıma Hanım ber-hayâttır ve onun da Doktor Hulkî Bey nâmında bir mahdûmu vardır.

Eflâkî Dede ba”de”l-izdivâc îfâ-yı hac edip ba”del-avdet ilâ-âhiri”l-ömr Sultan Mahmûd ve Bâb-ı Âlî muvakkıtlığı ile dem-güzâr olmuştur. Fuad Paşa”nın hengâm-ı sadâretinde dede-i müşârün ileyh, sadâret dâiresinin saatlerini ayar ederken sadr-ı mağfûrun da bir taraftan kendine has bir âhenk ile:

Parmağıyla döndürür saati Eflâkî Dede

Döndürür hem yandırır mîkâtı Eflâkî Dede

beytini inşâ ettiği, Fuad Paşa”nın hafîdi Reşad Bey merhûmdan mesmû-ı fakîrânem olmuştur. Cağaloğlu”nda Kapalı Fırın”daki hânesi muhterik olmağla İshak Paşa”da müsteciren ikâmet etmekte olduğu bir evde 1293″te (M. 1876) 75 yaşında olduğu halde Safer ayının ilk çarşamba günü sabah namazı diyâr-ı âhirete sefer etmiştir. Kabri Eyub”da Kaşgarî Tekyesi civârındadır.

Gariptir ki kendisiyle pek samîmî görüştüğü o zaman ricâlinden ve muhibban-ı Mevleviyye”den Ferid Paşa”nın salı günü vefâtıyla Ferid Paşa âilesini tesliye için “Canım ne var ağlayacak; bugün onun alayı ise yarın da benim” diye[n] Eflâkî Dede”nin fi”l-hakîka ertesi günü vefât ettiği yine kerîmesinden menkûldür.

Saatçilikte cidden üstâddır. İ”mâl-kerdesi olan saatlerden en musanna”ı Dolmabahçe Sarayı”nın kabül salonunda müsâdif-i nazar-ı fakîrânem olmuştur. Âlâtı pek basit olduğu halde ufak bir kule üzerinde dört cepheli bir konsol saati idi. Bir diğeri de el-yevm Bedestânî Nûreddîn Beyefendi kardeşimizde mahfûzdur.

Merhûm gâyet uzun boylu siyahtan kır ve seyrek sakallı, buğday renginde, iri kemikli, kırmızıca yanaklı imiş. Allah ona rahmet bize merhamet eylesin.

Mevlevî Bendesi

Abdülbâkî [2]

* Türk Kültürü, Yıl XL, S. 470 (Haziran 2002), s. 331-334; Dergâh, S. 163 (Eylül 2003), s. 21-22.

** Dumlupınar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Arş. Gör. KÜTAHYA.

[1] Abdülbâkî Dede”yle ilgili geniş çaplı çalışmamız basılmak üzeredir.

[2] Babalık, Yıl On Dört, Sayı 1663 (9 Kânûn-ı Evvel 1340/9 Aralık 1924), Konya, s. 2.