Rafet Elçi’nin Şair isimli romanı üzerine

A+
A-

Rafet Elçi’nin Şair isimli romanı üzerine İsmini daha önce duymadığım ve hiç bir eserini okumadığım Rafet Elçi’nin Şair (İstanbul: Fanus Yayınları 2011) isimli romanını bir arkadaşımın evinde tesadüfen gördüm ve konusu şiir ve şair olduğu için dikkatimi çekti ve alıp okudum. Son sözümü ilk baştan söyleyeyim: Beğendim ve etkilendim. 550 sayfalık kitabı üç günde bitirdim. […]

Rafet Elçi’nin Şair isimli romanı üzerine

İsmini daha önce duymadığım ve hiç bir eserini okumadığım Rafet Elçi’nin Şair (İstanbul: Fanus Yayınları 2011) isimli romanını bir arkadaşımın evinde tesadüfen gördüm ve konusu şiir ve şair olduğu için dikkatimi çekti ve alıp okudum. Son sözümü ilk baştan söyleyeyim: Beğendim ve etkilendim. 550 sayfalık kitabı üç günde bitirdim. O kadar sürükleyici idi ki ara verdiğim zamanlarda bile aklım kitapta idi ve bir an önce gidip kitabı okumak istiyordum.

Burada kitabın konusunu özetleyip henüz okumamışların meraklarını gidermek istemem. Ancak bazı şeyleri anlatabilmek için kısa da olsa kitapta anlatılanlardan bahsetmem gerekecek.

Kitap bir aşk hikayesi. Üç taraflı bir aşk hikayesi. Edebiyatımızda örnekleri olan üçlü aşk hikayelerinin en meşhuru Hüsrev ve Şirin hikayesi. Şirin de iki erkek arasında kalıyordu ve hile ile Ferhad öldürülüyor ve Hüsrev, Şirin’e kavuşuyordu. Bu romandaki hikaye ise daha dramatik. Dünya güzeli bir kız, onunla evlenmek isteyen iki şair ve verdikleri mücadele, kısaca hikaye bu. Her iki şair de kızı, uğruna hayatlarını verecek kadar çok seviyorlar. Kız ise her ikisini de sevebilecek ve aşık olabilecek bir durumda. Ancak gönlü daha çok kaybedenden yana kayıyor.

Kitap her ne kadar aşk hikayesi ise de hikaye ile birlikte bir çok hayatı daha yakından tanıyoruz. Bedevi Arap kabilelerinin günlük hayatlarını, karakterlerini, anlayışlarını kitapta kahramanlar üzerinden okuyoruz. 7. Asır bir Türk obasının ve kabilesinin nasıl yaşadığını, neler yaptıklarını da kitapta okuyoruz. Yazar bunları anlatırken birini diğeriyle karşılaştırmadan, birinin daha iyi olduğu konusunda yorum yapmadan yönlendirme yapmadan olanları aktararak, zevkine ve anlayışına göre beğenmeyi ve beğenmemeyi okura bırakıyor.

Kitapta anlatılan zaman Hz. Peygamber’in kendisine risalet tebliğ edildiği vakitten Mekke’nin fethine kadar olan geçen süre. Yani peygamberimizin peygamberlik yaptığı 23 yıllık dönem. Hz. Peygamber’e nazil olan ayetler hikayenin tüm seyrini değiştiriyor. Arapların kendileriyle gurur duydukları çok büyük iki şair Kuran’ın karşısında mağlup oluyor. Aslında mağlup olan sadece şairler değil, yanı zamanda cahiliyye dönemi Arap adetleri ve gelenekleri. Şairlerden biri bu değişimi kabulleniyor, diğeri ise artık sevgilisinin ve kabilesinin adetlerinin değişmesinden dolayı uzaklara gidiyor.

Kitap üç farklı coğrafyada geçiyor. Arabistan, İran ve Turan. Yenildiği için kabilesini terkeden Zeyd’in önce esir düşmesi, İran’dan geçmesi ve Türklerin baskınıyla esaretten kurtularak esir Türk arkadaşıyla birlikte Türklerle birlikte yaşaması Zeyd’in hayatında geçen olaylar. Arabistan, İran ve Turan arasındaki bağlantıyı da bu ülkeler arasında ticaret yapan İranlı bir tüccar sağlıyor.

Şiir yarışmasını hile ile kazanan Gallakların şairi Tuleyle’ye kızamıyoruz. Sara’yı o kadar seviyor ki kalan hayatında kendisinde vicdan azabı çektirecek olan hileyi yapıyor. Hile ile kazandığı halde bileğinin hakkıyla kazanamadığı için karısına karşı mahçup olan ve mutlu olamayan bir adam. Bu vicdan azabı ona ölüme meydan okutacak kadar derin ve kuvvetli. Ancak Batafanların reisi ise bu dünyada şairlerin kıymetini en iyi bilenlerden biri. Hile yapmak gibi çok haklı bir nedeni olduğu halde bu dünyaya bir şairin kolay kolay gelmediğini bilen bir adam olarak onu öldürmediği gibi kendisine manevi evlat alacak kadar asil biri.

Zeyd bir ahlak, vicdan ve cesaret adidesi. Kabilesini mahçup ettiği için uzaklara giden, ölümlerden dönen, köle olarak alınan ve sonra kurtulan ve beş yıl Türklerle birlikte yaşayan, onların adetlerini öğrenen ama bedevi olduğunu asla unutmayan bir Arap. Aslında yarışı kaybetmediğini, Tuleyle’nin onu kendisine ait olmayan sözlerle yendiğini anladığında hemen vatanına dönen ve intikamını almak isteyen bir yiğit.

Tuleyle ise tam tersi. Hayat dolu, cıvıl cıvıl, eğlenmeyi ve kadınları seven biri ve tüm şiirleri kadın ve tabiat üzerine. Hüzün ve keder onun semtine uğramamış. Böyle olmasına rağmen hile ile kazanmayı gururuna yediremeyecek kadar asil bir ruha sahip. Kendisini öldürmek isteyen rakibine, haklı olduğunu düşündüğü için yardım eden ve ona saygı duyan bir centilmen.

Tarafların her ikisi de asil ve üstün bir şahsiyet olunca okur her ikisi için de üzülüyor doğal olarak. Ama hiç bir okur Sara kadar üzülmüyor, üzülemiyor. Talihsiz Sara. Dünyada bir kadının evlenmek isteyeceği özelliklere sahip iki adam arasında kalan bir kız. Öyle iki adam ki bunlardan başka beğenebileceği kimse yok Sara’nın. Kadın hissiyatından anlayan ve ömrü zamparalıkla geçen, kadınların da peşinden koştuğu yakışıklı Tuleyle. Öte yandan utangaç, kadınların yüzüne bakmaktan çekinen ve ömründe eline kadın eli değmemiş Zeyd. Biri coşkunun şiirini söylüyor, diğeri hüznün. Tuleyle neşenin şiiirini şakırken Zeyd hüznün şiirini göz yaşlarına boğuyor. Birbirinin zıddı ama aynı zamanda birbirinin de tamamlayıcısı.

Sara, hayatın iki yönüne de meyilli, neşeye, hüzne de; coşkuya da ihtiyacı var, dinginliğe de. Her ikisi de hayatın içinde. Sara bu iki duygunun, bu iki şairin arasında kalıyor ve maalesef seçim yapma hakkı yok. Kader ona neşeyi seçerken aslında hüzne garkediyor. Bu da Sara’nın büyük trajedisi.

Kitap bize Arap şiirinin Kur’an’la birlikte bittiğini, cahiliyye dönemi şiirlerinin Kuran’ın icazı karşısında sukut bulduğunu dolaylı yoldan ifade ediyor.

Romanın içinde yer alan şiirler ve şiirimsi konuşmalar şiir sever okuru etkileyecek kadar güzel. Belki bir kaç mektup da sıkıştırılabilirdi araya. Sevgiliden mektup, Tuleyle’den Zeyd’e, Zeyd’den Tuleyle’ye, Sara’dan her ikisine de ve her ikisinden de Sara’ya. Böylece yazar roman kişilerinin duygularını ve psikolojilerini kendi ağızlarından okura aktarmış olurdu.

Bizde doğrudan Hz. Peygamber’i konu edinmeyip onun çevresini ve dönemini anlatan eserler maaselef yok. Benim kitabı önemsediğim noktalardan biri de. Dolayılı yoldan Hz. Peygamber’in bedeviler üzerinde etkisini bizlere aktarması. Başta söylediğim sözü burada tekrar ederek yazıyı bitireyim. Rafet Elçi’nin Şair isimli romanı etkileyici bir aşk hikayesini sürükleyici ve akıcı bir şekilde aktaran, bunu yaparken de okura çağlar ötesine götüren güzel bir roman.

 

İsmail GÜLEÇ 

igulec@sakarya.edu.tr

[divide style=”2″]

ETİKETLER: