Nasreddin Hoca yaşıyor mu?

A+
A-

Nasreddin Hoca yaşıyor mu? Böyle saçma soru sorulur mu, diye düşünmeyin lütfen. Hemen cevap vermeyin yaşamıyor diye. Önce beni bir dinleyin, sonra cevabınızı verirsiniz. Ne söylemeye çalıştığımı izah bakımından size bir örnek vereceğim. Hoca bir elinde maya göle doğru gidiyormuş. Yolda Temel’le karşılaşmış. Temel, Hoca’ya dönerek: –  Hocam, nereye? Diye sormuş. Hoca da cevap vermiş; –  Göle […]

Nasreddin Hoca yaşıyor mu?

Böyle saçma soru sorulur mu, diye düşünmeyin lütfen. Hemen cevap vermeyin yaşamıyor diye. Önce beni bir dinleyin, sonra cevabınızı verirsiniz.

Ne söylemeye çalıştığımı izah bakımından size bir örnek vereceğim.

Hoca bir elinde maya göle doğru gidiyormuş. Yolda Temel’le karşılaşmış. Temel, Hoca’ya dönerek:

–  Hocam, nereye?

Diye sormuş. Hoca da cevap vermiş;

–  Göle yoğurt mayalamaya.

–  Hocam, o kadar yoğurdu ne yapacaksın?

Fıkra burada bitiyor. Bu yazının konusu Hoca’nın zamanında Temel’in olup olmadığı değil. Onu halkiyatçılar tartışadursun, biz meseleye farklı bir açıdan bakalım.

Bu fıkradan bir şey anlamadık, niye anlattın, diye soracaklar için fıkrayı yorumlamaya çalışalım. Birinci yorum şöyle.

Hoca mürşid, Temel de müridi temsil etmekte. Mürid şeyhine öyle güvenmeli ve inanmalı ki başkaları için saçma sayılabilecek davranışlara bile tam bir inançla ve bağlılıkla yaklaşmalı. Temel, şeyhine tam olarak inanan ve bağlanan bir müridi temsil ediyor. Göle çalınan mayanın tutup tutmayacağı konusunda şüphesi yok, yürekten inandığı için malum soruyu sormuyor da o kadar yoğurdun ne işe yarayacağını merak ediyor. Burası birinci nükte.

İkinci yorumda ise bu sefer Temel dervişi, Hoca da zahidi sembolize eder. Derviş sade ve gösterişsiz bir yaşantı sürer, zahid ise sağlam bir abdest almak için bile dakikalarca uğraşabilir. Namaz kıldıktan sonra namazının bozulup bozulmadığını düşünebilir, hatta tekrar edebilir. Şekle, şemaile ve ayrıntıya bakmaktan ibadetin özüne nüfuz edemez. Oysa derviş ritüelden kaçır, ama inkar etmez. Sadece gereğinden fazla önem vermez. Önemin büyüğünü ibadetin ne için yapıldığına verir. Derviş, zahide hal diliyle demektedir ki, ey zahid, şekle, görüntüye dikkat ederek kıldığın yüzlerce nafile rekat namazı ne yapacaksın? Onların sana faydası yok. Binlerce defa papağan gibi tekrar etmek yerine bir kez Allah de, ciğerin yansın, vücudunun tüm zerreleri de dilinle birlikte Allah desin.

Şimdi siz şöyle bir soru sorabilirsiniz. Peki bir fıkrada Hoca hem şeyh hem de zahid nasıl olabiliyor? Ben de size şöyle cevap veriririm: Evet, siz de haklısınız.

Tekrar başa dönelim. Şimdi bu fıkranın Hoca’ya ait olmadığı o kadar açık ki, üzerinde durmaya bile gerek yok. O halde neden Nasreddin Hoca diye anlatıyoruz?

Mesele şu: Bizim geleneğimizde fıkranın kime ait olduğundan daha çok taşıdığı anlam ve verdiği mesaj önemlidir. Bu yüzden fıkraların Hoca’ya ait olup olmadıkları birinci derecede bizim için çok önemli değil. Bu toplumun her daim yaşayan bir Nasreddin Hoca’sı vardır. Çünkü Nasreddin Hoca bu milletin bir tarafıdır.

Bir diğer husus da Hoca fıkralarının bitmemiş hikaye oluşlarıdır. Her dönem bir yenisi yazılabildiği gibi, yeni bir kahraman veya kavram ilave edilebilir. Bizim küçük mahdum Melih’ten duyduğum bir fıkrayı anlatırsam ne demek istediğim daha iyi anlaşılacak.

Hoca bir gün göle yoğurt mayalıyormuş. Geçenler, Hoca ne yapıyorsun, diye sormuşlar. Hoca da göle yoğurt mayaladığını söyleyince neden gölü mayaladığını sormuşlar. Bunun üzerine Hoca, hiiiç, can sıkıntısı, diye cevaplamış.

Buyurun bir Hoca fıkrası daha. Bir kaç zaman sonra kitaplarda Hoca fıkrası olarak geçeceğini söylersek yanılmış olmayız. Bu durumda bugün Hoca’ya ait olduğu söylenen fıkraların değişik zamanlarda uydurulduğunu söylersek abartmış sayılır mıyız?

İsmail GÜLEÇ 

igulec@sakarya.edu.tr

ETİKETLER: