MUSTAFA KEMAL ATATÜRK VE MEVLEVİLİK – Hülya Küçük

A+
A-

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK VE MEVLEVİLİK

Hülya Küçük

Mustafa Kemal Atatürk’ün bir tarîkat mensûbu olmaktan söz etmek elbette mümkün değildir ama O’nun hangi tarikate sempatisi olduğu konusunda zaman zaman spekülasyonlar yapılır. Özellikle, Alevi veya Bektâşî kökenli birçok yazar, onun Bektâşîliğe sempatisini, hatta Bektâşîliğini vurgulamaktan özel bir zevk duyarlar.(1) Oysa, Mustafa Kemal’in, popüler (avam/halka uygun) bir tarikat olarak gelişmek zorunda kalan Bektâşîlikten(2) çok, bir üst-sınıf tarikati olan Mevlevîliği(3) tercih etmiş olduğunu söylemek gerçeğe daha yakın olur. Mevlevîlik hakkındaki çalışmalarıyla tanınan Mehmed Önder, Mustafa Kemal’in, çocukluğunda, Selanik’teki Mevlevîhaneyi ziyaret etme adetinde olduğunu yazmaktadır.(4) Atatürk’ün hayranı ve yayıncısı olan Falih Rıfkı (Atay)’ın konuyla ilgili sözleri de Önder’in görüşünü destekler mahiyettedir. Atay, Mustafa Kemal’in Harb Akademisinde bir öğrenci iken, Selanik’e evci olarak (ev izini alarak) gittiği zamanlar, Mevlevîlerin ayinlerine katıldığının ve ‘Hu Hu’ diyerek onlar gibi sema yaptığının söylendiğini, ancak bu ayinlerin Atatürk’te dinî duygulardan çok klasik müzik sevgisini oluşturmaktan öte gitmediğini belirtir.(5) Mustafa Kemal’in bu ayine katılmasının, arkadaşlarını şaşırtmış olmaması gerekir.(6) Aslına bakılırsa, üyeleri arasında Yahudi ve Hıristiyanları da barındırabilen kozmopolit bir tarikat olan Mevlevîlik, Batıcı ve kozmopolit çevrelerde pek popüler idi.(7)

Mustafa Kemal Atatürk, 20 Mart 1923’de Konya’daki Mevlevîhane’yi ziyareti sırasında da, Dergâhı’ın ziyaretçi defterine, Konya’nın, asırlardır süren ışığın kalbi ve Türk medeniyetinin ana kaynaklarından biri olduğunu ifade eden övücü cümlelerini yazmıştı.(8) Mustafa Kemal’e göre “Mevlevîlik, Türk ananesinin müslümanlığa nüfuz edişinin bir örneği” ve “Mevlânâ büyük bir reformatör. …. Mevlevîlik tekkelerin en ileri olanıydı.”(9) Mustafa Kemal, sema hakkında da övücü cümleler kullanmış ve Tanrı’ya dönerek yaklaşmanın, ‘Türk dehasının bir ifadesi’ olduğunu ifade etmişti.(10) İsmail Habib Sevük de, 20 Mart 1923 tarihinde Mustafa Kemal ile birlikte izledikleri bir Mevlevî ayinden sonraki izlenimlerini şöyle aktarıyor: “Ayinden memnun. Beni imtihan etmek istermiş gibi, ‘Bu Mevlânâ nasıl adamdır’ dedi. Ben: ‘Bilmiyorum ama büyük bir adam olacak ki raks, şiir gibi esas yapmış (….) dedim. O: ‘Onun ne liberal kafalı bir şair olduğunu bildiğim için huzuruna kupkuru girilmez dedim (…).’ dediler.(11) Tarikatların kapatılmasından sonra, başta Konya’daki olmak üzere, Mevlevî dergâhlarının bir kısmı,(12) 1926 yılında müzeye çevrilmiştir.

Yine çok ilginçtir ki Mustafa Kemal Atatürk’ün Mevlevîlerle ilişkileri 1925’te tarikatların kapatılması ile sona ermemişti. Şöyle ki: Bu tarihlerde Halep Mevlevîhanesi’nde bulunan Abdülhalim Çelebi’nin oğlu Bakır Çelebi (v.1943),(13) babasının ölümü üzerine, ‘Çelebilik’ makamını Halep’te tesis etmiş ve Suriye’deki Fransız mandater hükümeti tarafından da bu kurum tanınmıştı.(14) Mustafa Kemal, Bakır Çelebi’ye, Hatay’ın(15) Türk topraklarına ilhâkında yardımcı olma görevini tevdi etti.(16) Gölpınarlı’ya göre, Bakır Çelebi 1937’de Türkiye’ye geldi, fakat Hatay meselesinde Türkiye lehine faaliyeti, Suriye Hükümeti tarafından casusluk olarak nitelendirildiği için, Suriye’ye dönmesine izin verilmedi.(17)

Atatürk’ün Mevlevilik yerine Bektaşiliğe sempatisi olsaydı, Hacıbektaş’daki dergâh, Türkiye çapındaki Mevlevî dergâhlarından daha az korunmazdı. Şöyle ki başta Konya’daki ana dergâh olmak üzere(18) Mevlevî dergâhlarının bir kısmı, (19) tarikatların kaldırılmasından kısa bir süre sonra müzeye çevrildiği halde, Hacıbektaş’daki tekke, bir takım adi işler için (önce Ziraat mektebine çevrilmiş, sonra bir süre araba parkı olarak, vs.(20)) kullanılmış, bu da binanın zarar görmesine sebep olmuştu. Üstelik, buranın müzeye çevrilmesi Mustafa Kemal’in hayatında değil vefatından çok sonraya rastlamaktadır. (Müze olmasıyla ilgili kararname, 1960’da çıkmıştı.)

Millî Mücadele’yi gerçekleştiren kadro, Mevlevîliği Türk İslamı’nın bir kaynağı olarak seçebilirlerdi, ama tarikatin ayin ve edebiyatında ağırlıklı olarak kullanılan Farsça ve Arapça, tarîkati onlar gözünde itici kılmış olabilir. Bunu, Mustafa Kemal’in, Mevlânâ Celâleddin Rûmî’nin oğlu Sultan Veled (623-712/1226-1312) ile ilgili cümlelerinde görmek mümkündür: Mustafa Kemal, onun babasından daha üstün olduğunu zira eserlerini Türkçe yazdığını söylemiştir.(21)


** Yrd. Doç. Dr., Selçuk Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Tasavvuf Anabilim Dalı Öğretim Üyesi (Konya).

1 Detaylar için bkz. Hülya Küçük, The Role of the Bektashis in Turkey’s National Struggle, Leiden, 2002, ss.261-2.

2 Aslında Bektâşîlik, Vahdet-i Vücûd veya Vahdet-i Mevcûd gibi ağır felsefi sistemleri de kapsar. Ancak tarikate girmiş kişilerin çoğunluğunun cahil olduğu düşünülerek, popüler anlatım tercih edilmiştir. Bu görüşler, Şevki Koca Baba ile 8 Mayıs 1999 tarihinde yağtığım sohbette dile getirilmişti

3 Mevleviliğin kuruluşu hakkında genel bilgiler için bkz. Hülya Küçük, Sultan Veled Ve Maârif’i , Konya, 2005, 75-82

4 Bkz. M. Önder, “Mevlânâ Müzesinden Notlar,” TY, Temmuz 1964 (Mevlânâ Özel Sayısı), s.68.

5 F. R. Atay, Çankaya, 2. Baskı, İstanbul, 1984, s.31.

6 A. Mango, Atatürk, London, 2000, s.566.

7 İ. Ortaylı, “Ottoman Modernisation and Sabetaism,”, Alevi Identity. Cultural, Religious and Social Perspectives, edl. T. Olsson, ve diğerleri, Swedish Research Institute in Istanbul, Transactions c. 8, İstanbul, 1998, ss.97-104: 101.

8 Önder, s.68.

9 M. H. Egeli, Atatürk’ten Bilinmeyen Hatıralar, 2. Baskı, İstanbul, 1959, ss.70-1.

10 Aynı Yer, ss.70-1.

11 İ. H. Sevük, Atatürk İçin, İstanbul, 1939, ss.37-8.

12 Ş. Uzluk, “Galata Mevlevîhanesi ve Şeyh Ahmed Celâleddin Baykara Dede Efendi,” 3. Milli Mevlânâ Kongresi 12-14 Aralık 1988 (Tebliğler), Konya, 1989, s.298.

13 Bakir Çelebi hakkında bkz. H. Hüseyin top, “Son Dönem Çelebileri ve Evlâdları”, Konya’dan Dünya’ya Mevlâna ve Mevlevîlik, Konya, 2002, ss 151-8:151.

14 A. Gölpınarlı, Mevlana’dan Sonra Mevlevîlik, (buradan sonra Mevlevilik),İstanbul, 1953, ss. 361-2. Ancak Celâlettin Çelebi, Bakır Çelebi’nin, tarikatların kaldırılmasından sonra Atatürk’ün onayı ile Abdülhalim Çelebi tarafından Halep’e gönderildiğini söylemiştir (Çelebi, s.212.) ki bu yanlıştır. Zira, tarikatlar 1925’in sonuna doğru (30 Kasım 1925) kapatıldığında, Abdulhalim Çelebi vefat etmişti bile (1 Ocak 1925’de).

15 Şehir, o zaman bir sancak idi. 1918’de İngilizler tarafından işgal edildi. Sonra, Fransız idaresine girdi. 21 Ekim 1921’de imzalanan Ankara Anlaşması ile, Fransa şehre otonomi vermeyi kabul etti. Ocak 1937’de, Fransa ve Türkiye’nin garantörlüğünde bağımsız bir şehir haline geldi. 23 Haziran 1939’da Türkiye’nin bir parçası haline geldi: Streck, “Antakya,” İA (MEB), c. I (1993), ss.456-9.

16 Celâlettin Çelebi, “Abdülhalim Çelebi,” İA (TDV), c. I (1988), , s.212.

17 Gölpınarlı, Mevlevîlik, s.181.

18 Konuyla ilgili bakanlar kurulu kararları için, bkz. BCA, no. 259–6, tarihi: 6.4.1926.

19 Ş. Uzluk, “Galata Mevlevîhanesi ve Şeyh Ahmed Celâleddin Baykara Dede Efendi,” 3. Milli Mevlânâ Kongresi 12-14 Aralık 1988 (Tebliğler), Konya, 1989, s.298.

20 Bkz. M.B. Tanman, “Hacı Bektâş-ı Veli Külliyesi,” İA (TDV), c. XVII (1996), ss. 459-71: 462.

21 Bkz. Egeli, s.72. Sultan Veled’in DîvânIbtidâ’-nâme ve Rebâb-nâme’sindeki Türkçe şiirler, Anadolu Türkçesi ile yazılmış en eski örneklerini teşkil eder ve Türkçe’nin erken dönemlerine ait en eski tanıklık olma özelliğini haizdirler: G. Schubert, “Sultān Walad,” EI2, c. IX, ss.858-9.