Modern bir maktel-i Hüseyn: Aşkın Şehidi

A+
A-

Modern bir maktel-i Hüseyn: Aşkın Şehidi

Aşkın Şehidi, Ahmet Turgut’un büyük bir sabır ve gayretle kaleme aldığı bir roman. Geçen sene Türk Peygamberi isimli romanı ile kendisinden bahsettiren Ahmet Turgut’un bu romanının konusunu, yukarıda da değindiğimiz gibi Hz. Hüseyin’in Muaviye’nin vefatıyla yerine geçen oğlu Yezid’in, Hzi Hüseyin’i kendisine biat ettirmesi için yaptığı baskı ve zulüm oluşturuyor. Romanda, Hz. Hüseyin’in Medine’de başlayıp Mekke’yle devam eden ve Kerbela’da son bulan 99 günlük yolculuğunun ayrıntılı bir şekilde anlatılıyor.

Aşkın Şehidi, her ne kadar bir roman olarak değerlendirilse de onu sadece bir roman olarak okumak mümkün değil. Yazarın konu ile ilgili olarak çokça bilgi vermesi ve geçmişe göndermeler yapması okuru bilgilendirmek amacıyla yazılığını düşündürüyor. Yazar kendisiyle yapılan bir röportajda bu romanı yazmadan önce yüzden fazla kitap okuduğunu ve yirmiyi aşkın sahanın uzmanıyla görüştüğünü söylüyor. Bu bakımdan bu romanı bir edebiyatçı olarak değil, bir okur olarak değerlendireceğim.

Eser, geleneksel roman tarzında yazılmış olup bilgi vermek üzere kaleme alınmış intibaını veriyor. Bu kitabı okuyan sadece Hz. Hüseyin’in nasıl şehid edildiğini öğrenmiş olmuyor, aynı zamanda Kuran’ın tefsirini, peygamber kıssalarını, siyeri ve Hz. Ali’nin hayatını da öğrenmiş oluyor. İçinde o kadar çok ayet geçiyor ki insan ister istemez nerede ve nasıl okuduğunu dikkat etmek zorunda kaldığı gibi kitabı olur olmaz yere de bırakamıyor.

Romanda bir çok ayetin yer aldığını söylemiştik. Bunlar, bazen nüzul olmasına vesile olan olay anlatılırken veriliyor, bazen Hz. Hüseyin’in içinde bulunduğu ortamı değerlendirilirken açıklanıyor, bazen de kendisini dinleyenlere vaaz ve nasihat edilirken söyleniyor. Her zaman olmamakla beraber kısa da olsa ayetlerin tefsirlerinin yapıldığını da görüyoruz. Alak kelimesinin hem kan pıhtısı anlamı olduğunu hem de mecaz yoluyla ilgi ve sevgi anlamlarında kullanıldığını söylenilmesinde olduğu gibi ayetlerin tasavvufi zevke dayalı yorumlarına rastlamak da mümkün.

Romanda verilen bilgilerden biri de Alevilerin kimi ritüellerinin ortaya çıkmasına vesile olan olayların anlatılması. Cem ve cemde topluca secde etmek vs. hep Hz. Hüseyin’in hayatından verilen anekdotlar üzerinden anlatılıyor.

Yazar romanda isimlerini sıkça duyduğumuz kimi yerlerle ilgili özel bilgiler de veriyor. Yesrib’in nasıl Medine’ye döndüğü, Taff çölünün nasıl Kerbala olduğunu yeri geldikçe açıklanması buna örnek olark verilebilir. Bunun gibi bir çok mekan ve şahıs ismi açıklanmaktadır.

Hz. Hüseyin’in başından geçenleri yeri geldikçe hem babası Hz. Ali’den, hem de dedesi Hz. Peygamber’in hayatından örnekler vererek anlatması onu kısa bir muhtasar bir İslam tarihi hüviyetine de büründürmektedir. Özellikle Hz. Peygamber’den tevarüs eden hırka üzerinden Hz. Hüseyin’in halife olmaya daha layık olduğu hissettiriliyor.

Bazı özel isimlerin anlamlarının verildiği bölümlerin de oldukça etkili olduğunu düşünüyorum. Haydar kelimesini bir yerde yine aslan manasına gelen esedden farkını verirken okur için oldukça ilginç bir bilgi vermiş olmaktadır. Bir başka yerde ise bu sefer haydarın sözlük anlamı yerine onun zevki yorumu ile konuya uygun olarak ‘diriler yurdu’ şeklinde anlamladırması okur için oldukça ilgi çekici oluyor. Bir başka yerde seferden bahsederken seferin asıl anlamının bir şeyin üzerinden örtüsünü kaldırmak olduğunu, yolculuk esnasında da insanların gerçek huylarının ortaya çıkmasından dolayı sefer olarak isimlendirildiğini öğreniyoruz. Ramazanın ise kızgın yerde yalın ayak yürürken yanmak anlamında olduğunu, bu yüzden de orucun hararetiyle günahların yıkıldığını söylemesi örnek olarak ilk aklıma gelenler.

Romanda Kevser suresinin son ayetinin meali sıkça tekrar edilmekte ve adeta kitap bu ayetin üzerine oturtulmakta. Yazar da kitabını bu ayetin üzerine oturttuğunu ifade etmektedir.

Asıl izi silenecek olan sana kin besleyendir.

Kitabın başından sonuna kadar bir çok yerde geçen bu ayette de belirtildiği gibi izi silinecek olan Hz. Hüseyin ve onun peşinden gidenler değil, ona kin besleyip onu şehid edenlerdir, demek istenmektedir.

Kitabın girişine yazdığı sunuş yazısında yazar bu kitabı tarihte yaşanmış bir olayı öğrenmek için okumamızı istemiyor sadece. Çünkü bu savaş hiç bitmeyecek. Yezid olan nefsimiz, kendisin yarı yolda bırakan Kufelilere benzeyen aklımızı da yanına alarak Hüseyin olan ruhumuzu öldürmeye çalışacak. Yazar bizden buna izim vermememizi hatırlatıyor. Bunun yanında Yezid gibi zalimlerin günümüzde de olduğunu ve karşılarında Hüseyin gibi durmamız gerektiğini de söyleyebiliriz. Dolayısıyla bize her yer Kerbala, hergün aşura.

Kitabı okuyanları rahatsız edecek veya aklına bir soru işareti olarak takılacak olan bir mesele Hz. Hüseyin’den Resülün oğlu diyerek bahsedilmesidir. Yazarın kitabın başında da açıkladığı gibi kendisi bu hitabı uydurmamış, Hz. Peygamber’in kendisini oğlum diyerek sevmesinden mülhem, alıp kullanmıştır.

Kitabı okurken akılda kalan bir diğer husus yeri geldikçe roman kişilerinin ağzından söylenen sözlerin vuruculuğudur. Avcılar rahat bıraksa kartallar yuvalarında ölmek isterler, sözü birkaç yerde geçmeketdir. Bununla da Hz. Hüseyin’in Medine’de kalamamasının sebebi zalim Yezid ve en az onun kadar zalim valileri ve kumandanlarının Hz. Hüseyin’i taciz etmeleridir. En iyi hatip kılıçtır, zalime boyun eğen hakkıyla birlikte izzetini de kaybeder, aslan ava gitse kan dökmekle, gitmese miskinlikle suçlanır gibi çok etkili cümleler kitaba ayrı bir değer katıyor.

Kitapta dikkat çeken bir metefor da boyundan öpmedir. Hz. Peygamber’in Hüseyin’i boynundan öpmesi ile başlayan metefor Hz. Hüseyin’in de çevresindekilerin bazılarının boyunlarından öpmesi ile sürdürülmektedir. Boynundan öpülmek şehadete ermeyi temsil etmektedir.

Klasik edebiyatımızda Hz. Hüseyin’in Kerbela’da şehit edilmesinden bahseden eserlere maktel veya maktel-i Hüseyin adını veriyoruz. Aşkın Şehidi de konusu itibarıyla günümüz maktel-i Hüseyinlerine güzel bir örnek olduğunu söyleyebiliriz.

Sonuç olarak Aşkın Şehidi bize İslam tarihinin acıklı bir sahnesini hatırlatıyor ve bizleri hüzün deryasına gark ediyor. Bir çırpıda okunup bitirilecek bir kitap olmadığını, düşünülerek ve anlatılanları idrak ederek okunması gerektiğini hatırlatmak isterim.

ETİKETLER: