Galata Mevlevihanesi Sabiha TAK

A+
A-

Galata Mevlevihanesi

Sabiha TAK

Mesnevî şevkini eflâke çıkarmış nâyız
Haşre dek hem-nefes-i Hazret-i Mevlânâ’yız

(Yahya Kemal)

Galata Mevlevîhânesi Fatih Sultan Mehmet ve II. Beyazıt dönemi devlet adamlarından İskender Paşa tarafından 1491 yılında kurulmuştur. Mevlevîhâne 1608 yılında onarım görmüştür. Yapı 1765 yılında yangın geçirmiş ve Sultan III. Mustafa tarafından yeniden inşa ettirilmiştir. Sultan III. Selim 1791-1792 yılında Mevlevîhâne yapılarını yeniletmiş ve semahâneye hünkâr mahfili ilave ettirmiştir. Sultan II. Mahmud döneminde büyük çapta onarılmıştır. II. Mahmud 1835 yılında yeniden inşa ettirmiştir. Âdile Sultan 1847 yılında sarnıç, şadırvan ve çamaşırhâneyi ilave ettirmiştir. Sultan Abdülmecid 1859-1860 yılında semahâneyi, selâmlığı ve dedegân hücrelerini kapsayacak şekilde Mevlevîhâneyi yeniden yaptırmıştır. 1871 yılında türbe kısmı ilave edilmiştir. 1975 yılında Dîvan Edebiyatı Müzesi adı altında hizmete girmiştir.

Şuarâ tezkirelerinde mevlevî olarak zikredilen dîvan şairlerinin sayısı azımsanmayacak kadar çoktur. Dîvan edebiyatının en önde gelen isimlerinden, Cevrî, Vecdî, Şeyhülislâm Yahyâ, Fasih Ahmed Dede, Tıybî, Nef’î, Nâilî, Neşâtî, Nâbî, Nedîm, Şeyh Gālib gibi şairler hattâ onlara hâmîlik eden birçok padişah birer mevlevî idiler. Bunlar mevlevî olmasalar da usta birer dîvan şairi olacaklardı. Ancak onların edebî şahsiyetlerini oluştururken, mevlevîhânelerde geçirdikleri mûsıkî ve şiirle yüklü zamanların payı da inkâr edilemez. Pek çoğunun dîvânında Mevlânâ ve Mevlevîlikle ilgili zengin motiflere rastlanmaktadır.

Gālib Dede’nin;

Âh mine’l-ışkı ve hâlâtihî
Ahraka kalbî bi-harârâtihî

“Âh aşktan, aşkın hâllerinden; gönlümü hararetleriyle yaktı, yandırdı.” (Abdülbâki GÖLPINARLI tercümesi)

şeklinde bir Arapça vasıta beytini ihtiva eden tercî-i bendi bu mevlevî eğitimin en güzel neticelerinden biridir. Şeyh Gālib en ünlü tercî-i bend şairlerindendir. Bu beyit Mevlânâ’ya da isnad edilmiştir. **

Şeyh Gālib ki, Hüsn ü Aşk’ın fahriyesinde;

Esrârını Mesnevî’den aldım
Çaldımsa da mîri mâlı çaldım

diyecek kadar kendini yok sayarak tamamen Mevlâna etkisinde şiir yazdığını söyler. Aşağıdaki mısralarla da bunu vurgular:

Efendimsin cihânda i‘tibârım varsa sendendir
Miyân-ı âşıkânda iştihârım varsa sendendir
Benim feyz-i hayâtım hâsılı rûh-ı revânımsın
Eğer sermâye-i ömrümde kârım varsa sendendir.

Bu arada Esrar Dede de unutulmamalıdır. Aşağıdaki şiirlerinde görüleceği üzere sevgisini içten duygularla terennüm eden serâpâ Mevlânâ âşığıdır. Samimî bir Mevlevî olduğunu, Neşîde-i Mevleviyyâne ismini koyduğu kasîdesinde harf sırasına göre; her harfte bir beyit kullanmak sûretiyle, yoğun duygularla ifade etmiştir. Mim harfine gelindiğinde;

Mônlâ-yı Rûmdur pîrim
Mesnevîsi gibi kerâmeti var

Yine başka bir gazelinde Esrar Dede, duygularını;

Aşk ki odur hilkat-i Monlâ-yı Rûm
Dil ki odur himmet-i Monlâ-yı Rûm

mısraları ile ifade ederken; Şeyh Gālib de bir rubâîsinde Hazret-i Mevlânâ’ya şöyle hitap eder:

Ey kâşif-i esrâr-ı Hudâ Mevlânâ
Sultân-ı fenâ şâh-ı bekā Mevlânâ
‘Aşk itmededür hazretüne böyle hitâb
Mevlâ-yı gürûh-ı evliyâ Mevlânâ

Her iki dost şair Mevlânâ’ya duygularını yukarıdaki mısralarıyla ifade ederek, O’na bağlılıklarını ve kudretli birer Mevlevî şairi olduklarını yer yer yoğun bir dille terennüm etmişlerdir.

İSMEK Çalışlar Osmanlıca Sınıfı olarak bu ekolü yakından tanımak gayesiyle başta Osmanlıca sınıfı, Osmanlıca Teknik Rehberi Murat ALBAYRAK, Çalışlar İdarecisi İmran GÖKSOY, hattat Taner KAYGISIZ olmak üzere Galata Mevlevîhâne’sine bir saha çalışması düzenledik. Bu çalışmanın intibalarını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Beyoğlu’nda tünelin sağındaki yokuştan aşağıya inişte, hemen sol başta binaların arasına sıkışıp kalmış tarihî bir mekân vardır. Burası Galata semtinde inşa edilmiş İstanbul’un ilk mevlevîhânesidir.

Mevlevîhânenin geniş iç avlusuna, III. Selim devrine ait büyük ve yüksek bir taç kapı ile girilir. Taç kapının dış yüzündeki manzum kitâbenin sözleri şair Mehmed Lebib’in; celî ta’lik hattı ise İstanbul’da en çok ve en güzîde eserde imzası bulunan ünlü hattat Yesârîzâde Mustafa İzzet Efendi’nindir. Kitâbenin ortasında «Adlî» mahlâsıyla Sultan II. Mahmud’un tuğrası yer alır.

Girişte sağda iki katlı bir yapı dikkati çeker. Avluya bakan alt katında Hasan Ağa Çeşmesi ve üzerinde iki kitâbesi bulunur. Binanın dörtgen bir plân üzerine oturan ikinci katı ise kütüphânedir. Hâlet Efendi Kütüphanesi olarak anılan kütüphanede bulunan kitaplar ve el yazmaları Süleymaniye Kütüphanesi’ne devredilmiştir. Bu bölüme binanın yan kısmındaki taş merdivenden çıkılır. Bu kitaplığın cümle kapısı üzerinde Yesârîzâde Mustafa İzzet Efendi’nin hattı ile yazılmış ve sözleri binanın bânîsi Hâlet Efendi’ye ait bir kitâbe göze çarpar. Kitâbede şöyle der:

Ey vâkıf-ı her hâlim olan Mevlânâ,
Hâlet yolunda cânını vakfetse sezâ…
Mecmûa-ı isyânımı setretmek için;
Etti keremin üstüne bir kubbe binâ.

Tekke şeyhlerinden, Atâullah Dede Türbesi’nin yer aldığı girişten avluya doğru az ilerde, solda bir yapı görülür. Önce ahşap olarak yapılan bu bina 1819’da devrin en kudretli devlet adamlarından Hâlet Efendi tarafından kâgir bir yapıya çevrilmiştir. İkinci Mahmud devrinin önemli devlet adamlarından olan ve birçok canlar yakan Hâlet Efendi’nin sonunda kendi canı da yanmış, padişahın emriyle idam edilmiştir. Hâlet Efendi’nin idamı öyle büyük bir yankı uyandırmıştı ki, devrin şairlerinden Matbuatcı Baba Tahir (bir rivayete göre de şair Vecdî) kendini tutamamış, şu iki mısra ile duygularını dile getirmiştir:

Ne kendi eyledi râhat ne halka verdi huzûr
Yıkıldı gitti cihandan dayansın ehl-i kubûr

Bu türbede de meşhur mesnevî şârihi İsmail Ankaravî Dede (Rusûhî Dede) ile son devrin en büyük dîvan şairi Gālib Dede (Şeyh Gālib) yatmaktadır. Yirmiden fazla eseri kaleme alan Rusûhî Dede, dergâhta âmâ olarak tam yedi yıl Mesnevî-i Şerif okutmuştur. 1631’de vefat etmiştir.

Karşınızda bulunan semâhâneden önce «sessizler (susmuşlar)» anlamına gelen «Hâmûşân» adlı hazîre bölümü solda kalır. Burada Şeyh Gālib’in muhabbet duyduğu Esrar Dede, Türkiye’de ilk matbaayı kuran İbrahim Müteferrika, mevlevîhânede şeyhlik yapmış olanlar, eşleri, kudümzenler, neyzenler ve dîvan sahibi şairler medfundur. Ayrıca Humbaracı Ahmed Paşa’nın, ünlü bestekâr Vardakosta Seyyid Ahmed Ağa’nın, Nâyî Osman Dede’nin ve Tepedelenli Ali Paşa’nın aile efradının mezarları buradadır. Saha çalışması açısından, mezar taşları; yazı ve süslemeler bakımından değerlidir.

Tekrar semâhâneye dönüldüğünde giriş kapısı üzerindeki kitâbede Zîver tarih düşmüştür. Müze olarak kullanılmakta olan bu ahşap yapının giriş kapısı üzerinde Sultan Abdülmecid’in tamir kitâbesi yer almaktadır ve 1853 tarihini taşımaktadır.

Bu kitâbede şu beyitler yer alır:

Lafzen ü mânen iki mısra‘da üç târîhle
Üçler âsâ kutb-i devrânı ider Zîver senâ
Bin ikiyüz yetmiş altı sâli içinde bihîn
Kıldı bu dergâhı Şeh Abdülmecîd a’lâ binâ 1276, 1276

Zîver son iki mısrada üç tarih düşmüştür. Mevlevîhâne 27 Aralık 1975’ten itibaren «Dîvan Edebiyatı Müzesi» olarak hizmet vermektedir.

Esrar Dede’nin mezar taşında ise şöyle yazmaktadır:

Esrâr Dede çilleyi hatmettiği dem
Sırr oldu serin hırka-i tâbûta çeküp
Gālib dedi târîhini efsûs efsûs
Hemdemleri hayran kodu Esrar göçüp

Esrar Dede hakkında kısaca bilgi verelim. 18’inci yüzyıl dîvan şairlerinden ve Mevlevî şeyhlerindendir. 1748 yılında İstanbul Sütlüce’de doğmuştur. Esrar Dede ve mürşidi Şeyh Gālib’in Osmanlı Sultanı III. Selim Han’a tam bir muhabbet ve bağlılıkları vardı. Bu durum, sultanın aleyhinde olanların bu zâtlar hakkında ileri-geri konuşmalarına sebep oluyordu. Bunlara karşı Esrar Dede bir gazelinde:

Ne Süleyman, ne Selîm’in kuluyuz;
Hazret-i Rabb-i Rahîm’in kuluyuz!..

Hüsrev-i âleme yok minnetimiz;
Öyle bir şâh-ı kerîmin kuluyuz!..

diyerek çok güzel cevap vermiştir. Esrar Dede, Mîrac gecesine tesadüf eden bir vakitte, 1796 yılında Galata Mevlevîhânesinde vefat etti. Henüz 49 yaşındaydı. Lügat-ı Tilyan adında bir Türkçe-İtalyanca sözlüğü bulunmaktadır. Biraz Lâtince, İtalyanca ve Fransızca öğrenmiştir. Mevlevî şairlerin hayatını anlatan, muhtevası Mevlevî sözlüğünden pek çok kelime ve kavramla dolu olan, gazel örnekleri verdiği «Tezkire-i Şuarâ-yı Mevleviyye» adlı eseri ve dîvânı vardır. Ayrıca döneminde hattıyla da ilgi çekmiştir. Yazdığı dîvânından iyi bir hattat olduğu gözden kaçmamaktadır.

Günümüzde Dîvan Edebiyatı Müzesi olarak kullanılan Galata Mevlevîhânesi, Osmanlı kültürüne ilgi duyan herkesin mutlaka ziyaret etmesi gereken bir yer. Ziyaret öncesinde bu bilgi ve intibaları okumanın, geziyi daha yararlı hâle getireceğini umuyorum.

 

* İSMEK Çalışlar Osmanlıca İhtisas Öğreticisi

** Bkz. TDV İslâm Ansiklopedisi, «Aşk» md.: Abdülbakî GÖLPINARLI, Şeyh Galip Dîvanından Seçmeler, ilgili beytin dipnotu

Galata Mevlevihanesi

ETİKETLER:
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.