Dede Korkut’u bilen tasavvufu daha iyi öğrenir

A+
A-

Dede Korkut’u bilen tasavvufu daha iyi öğrenir

Şimdi durup dururken bu da nereden çıktı diyenleriniz olabilir. Cümleyi iddialı da bulabilirsiniz. Bir yerden çıkmadı ve iddiam felan da yok. Gündemin yoğunluğundan ve ağırlığından biraz kurtulalım istedim. Hayat devam ediyor ve biz de yavaş yavaş işimize gücümüze dönelim. Pazar sabahı aklıma takılanları paylaşmak istedim, zevkimize ve neşemize ortak aradım, hepsi bu.

Dede Korkut ismini bilmeyen, duymayan yoktur. Ama tüm hikayelerini okuyanımız sanırım o kadar çok değil. MEB Yüz Temel Eser arasına almasına rağmen piyasada kısaltılmış ve özetlenmiş kolay ve çabuk okunan versiyonları çoğaldı. Adet yerini bulsun diye de alınıp şöyle gözden geçiriliyor. Dede Korkut’un önemini bilen ebeveynler özel bir hassasiyet gösterip okutuyorlar. Bazı öğretmenler de konu üzerinde duruyorlar. Ama bunun yaygın olduğunu söylemek sanırım biraz zor. Hatta daha da ileri gidip gereksiz görenler var. Elimde yetki olsa bir KHK ile ben de Dede Korkut’u önemsiz görüp üzerinde durmayan Türkçe öğretmenlerini meslekten atardım.

Neyse, biz konumuza dönelim ve ne demek istediğimizi iki örnek üzerinden anlatmaya çalışalım.

İlki Duha Koca oğlu Deli Dumrul hikayesi. Kısaca hatırlayalım.

Oğuz ilinde yaptığı köprüden geçenden otuz, geçmeyenden kırk akça alan Deli Dumrul isminde bir er vardır. Köprüsünün yakınlarına yerleşen bir obada bir gencin ölmesi üzerine oba halkı feryad u figana başlayınca Deli Dumrul feryatların nedenini sormak üzere obaya gider. Yiğidin canını alan Al Kanatlı Azrail’e kızar ve ona meydan okur. Onunla dövüşmek için Allah’a yalvarır.

Duası kabul olur ve Deli Dumrul Azrail ile karşılaşır. Ne yapsa ne etse başa çıkamaz, mağlup olur ve Deli Dumrul Azrail’e yalvarmaya başlar. Azrail kendisine değil Tanrı’ya yalvarmasını söylemesi üzerine Tanrı’ya yalvarır. Tanrı, Deli Dumrul’a kendi canı yerine can bulduğu takdirde bağışlayacağını söyler. Deli Dumrul annesine ve babasına gider ama onlar canlarını vermezler. Can bulamadığı için karısına gider. Karısı da onsuz bu hayatın hiçbir önemi olmadığını söyler ve kendi canını vermeye razı olur. Deli Dumrul Tanrı’ya ya ikimizin canını al ya da ikimizi de bağışla diye, yalvarır. Bunun üzerine Tanrı onları bağışlar ve annesinin, babasının canını alması için Azrail’e emir verir. Deli Dumrul ve eşi 140 yıl ömür sürerler.

Deli Dumrul hikayesi bu. Bir hikaye de ben anlatayım.

Kıyamet koptuğunda insanlar haşr olacak ve mahkeme-i kübrâda mîzân kurulacak. Her insanın amelleri tartılacak, sevaplar bir kefeye, günahlar da bir kefeye konulacak. Günahlar ağır basarsa nâra, yani cehenneme, sevaplar ağır basarsa nûra yani cennete gönderilecek. Bir kulun sevapları günahlarına denk gelmiş. Allah Teala bir yerden bir sevap bulursan cennete gideceksin, buyurunca önce annesine gitmiş. Ya benim günahlarım çok olursa ben ne yaparım, demiş ve vermemiş. Babasına gitmiş, o da vermemiş. Karısına gitmiş, o da vermemiş. Sırasıyla tüm akrabalarına gitmiş ve bir sevap bulamamış. En sonunda din kardeşine, tarikat arkadaşına gitmiş. Ondan istemiş. O da, sen benim kardeşimsin, tüm sevaplarım senin olsun, günahlarını da bana ver, ben senin yerine yanarım demiş. Her şeyi bilen ve gören Allah bu durum karşısında;

– Sen benden daha mı cömertsin? Madem siz benim için kardeş oldunuz, benim yolumda benim için birbirinizi sevdiniz, sıkıntı çektiniz, benim için birbirinizin yerine cehenneme gitmeyi göze aldınız o zaman tutun birbirinizin ellerini ve doğru cennete girin, buyurmuş.

Birinci hikayede Deli Dumrul’a bu dünya hayatındaki arkadaşı, can yoldaşı canını veriyor. İkinci hikayede ise gerçek hayattaki arkadaşı, ikinci doğumundan sonra yaşadığı hayattaki arkadaşı canını veriyor.

Önce yoldaş, sonra yol diyenler ne güzel söylemiş, değil mi? Bu dünyamız için de öte dünya hayatımız için de arkadaşımızı iyi seçelim.

Konu nereden nereye geldi. Ben Dede Korkut hikayesini bilenler dini ve tasavvufu daha iyi öğrenir ve anlar demek için başladım yazıya. Sonunda arkadaş seçmenin önemi ile bitirdim. Nasıl oldu, anlamadım.

Biraz yorgun ve hafif hastaydım yazarken. Ona verin lütfen. Hoşgörünüz olmasa ben ne yaparım!

Not: Bu yazıyı okuyanlara Antony Hopkins ile Bradd Pitt’in başrollerini paylaştığı Meet Joe Black isimli filmi izlemelerini tavsiye ederim.

ETİKETLER: