Sorulan Sorular ve Cevaplar

Sema’ ve Semazen ne demektir? Niçin Dönüyorsunuz?

Mevlevîlik deyince ilk akla gelen semâ’, lügatte işitmek mânâsındadır. Terim olarak, mûsikî nağmelerin dinlerken vecde gelip hareket etmek, kendinden geçip dönmektir. Hz.Mevlânâ zamanında belli bir nizâma bağlı kalmaksızın dînî ve tasavvûfî bir coşkunluk vesîlesiyle icrâ edilen sema’, sonradan Sultan Veled ve Ulu Ârif Çelebi zamanından başlayarak Pîr Âdil Çelebi zamanına kadar tam bir disiplin içine alınmış, sıkı bir nizâma bağlanmış; icrâsı öğrenilir ve öğretilir olmuştur

Sema’, sembolik olarak, kâinatın oluşumunu, insanın âlemde dirilişini, Yüce Yaratıcı’ya olan aşk ile harekete geçişini ve kulluğunu idrak edip “İnsan- ı Kâmil” e doğru yönelişini ifâde eder.

Sema’ eden canlara Sema’zen denilmiştir.

Mevlevilikte dönmek tabiri yoktur. Mevleviler Sema’ eder. Her tarikatın zikir ederken (Allah’ı anarken) kendilerine özgü bürhanları vardır. Mevleviliğin de bürhanı Sema’ dır.

****

Mevlânâ’nın vefatından sonra halefi Hüsameddin Çelebi tarafından Cuma namazını müteakip, Kur’ân okunduktan sonra, toplu bir halde semâ’ yapılması bir gelenek haline getirildi. Bununla beraber belirli bir zaman ve mekana bağlı kalmaksızın, muhtelif vesileler ile semâ’ yapıldığı da anlaşılmaktadır.

Semâ’nın bilhassa Mevlevi tekkelerinde âdâb ve erkâna riâyet edilerek bir âyin halinde icra edildiğinin hangi tarihte başladığı bilinmemektedir.

Veled Çelebi, Ulu Arif Çelebi, Emir Âbid Çelebi dönemleri, nihayet Pîr Âdil Çelebi (864/1460) zamanına kadar semâ’ yukarıda verilen anlayış üzere tertip edilmiştir. Kaynaklar, semâ’ âyin ve erkanının son şeklini Pîr Âdil Çelebi zamanında aldığını bildirir.

Bu sebeptendir ki, Âdil Çelebi’ye Mevlevi tarikatına bu katkısından dolayı “Pîr” lakabı verilmiştir. Yani XV. Asırdan itibaren semâ’nın belirli bir erkan üzerine tertiplenmesi sebebiyle semâ’ meclisleri, tekke haricinde Mevlânâ döneminde olduğu gibi düzensiz şeklinden, tekke içine alınarak, “mukabele” ismiyle törenleştirilmiştir. Semâ’ bu tarihten itibaren Pîr Âdil Çelebi zamanında belirli esaslara bağlanan ve bugün de olduğu gibi bütün Mevlevi tekkelerinde icra edilmeye başlanmıştır ki her yerde ve her tekkede aynı şekilde icra edilmesini de Çelebilik makamı temin etmiştir.

Bu âyine mukabele adının verilmesine sebep de, âyinin bir parçası sayılan “devr-i Veledi”de âyine katılanların birbirine doğru “baş kesip” karşılarındakine bakmalarıdır.

Önceleri bilhassa İstanbul tekkelerinde mukabele zamanları vecdin gelişine, bir heyecanın zuhuruna bağlı olduğu halde sonraları bazı sebepler ile tekkelerin her birinde haftanın bir veya birkaç gününde icra edilmeye başlanmıştır. İstanbul’un dışındaki tekkelerde ise özel zamanlar dışında Cuma namazından sonra âyin icra ediliyordu.

Sema’ ederken başınız dönmüyormu?

Sema’ belli kuralları ve teknik eğitimi olan bir zikir şeklidir. Sema eğitimi alırken vücudu yavaş yavaş belli eğitimlerle hazırlayarak baş dönmesi ortadan kalkar.

Sema’ ederken ne hissediyorsunuz?

Sema’ ederken semazen her çarh’da Allah ismini (ism-i celal) okur. Ve her selamın anlamlarını düşünerek bir vecd içinde Allah’ı anar. Bir de mühim olan şuursuzca dönmek değil, Sema’ ederken Allah’ı düşünmektir. Bu sayede Allah’ın sevgisini kazanmaktır. Hissettiklerimize gelince anlatılacak veya yazılamıyacak kadar bir duygu selidir.

Hz. Mevlana Sema’ etmiş mi?

Sema’, Hz. Mevlana’dan çok önceleri de İslam toplumlarında bilinmektedir.

Hz. Mevlânâ her hareketi semâ’ olarak görüyordu ve biliyordu ki zerreden feleklere kadar her şey semâ ederdi (Dîvân-ı Kebîr, I, 526 (g. 1355); 727. (g. 1936)) Arı bal yapmak için semâ’ eder,(Dîvân-ı Kebîr, II, 1081 (g. 2924)) kalp sedefotu tohumu gibi aşkın ateşinde semâ’ eder (Dîvân-ı Kebîr, I, 704 (g. 1867)) ve hatta Kur’ân’da ifâde edilen; Allah’ın Tur-i Sînâ’ya tecellî ettiğinde dağın titremesi(el-Â’râf, 7/143) hâdisesini o, sevgiliyi temâşâ ederken dağın aşka gelerek raks ve semâ etmesine bir îmâ (Mesnevi, 1, 69 (b. 867)) olarak görmektedir. O bu keyfiyeti ifâde için, ‘Cebrail, Allah’ın güzelliğine kapılmış oynamada; şeytan da bir başka şeytanın sevgisiyle sıçrayıp zıplamada”(Divân-ı Kebîr, II, 829. (g. 2327)) demekte, herkesin ve her şeyin kendi meşrep ve yapısına göre semâ’ ettiğini ifadelendirmektedir.

Hz.Mevlânâ zamanında belli bir nizâma bağlı kalmaksızın dînî ve tasavvûfî bir coşkunluk vesîlesiyle icrâ edilen sema’ı, bir rivayete göre Annesi öğretmiş bir rivayete de görede Hz. Şems-i Tebrizi öğretmiştir.

Semâ’ı ibadet haline getiren Mevlânâ’nın Şems-i Tebrizî ile buluştuktan sonra semâ’ etmeye başladığı nakledilir. Mevlânâ’nın yanında kırk yıla yakın bir süre bulunduğunu eseri Risâle-i Sipahsalar’da ifade eden Ahmed b. Feridun Sipahsalar, Mevlânâ’nın Şems-i Tebrizî ile mülakatından önce semâ’ etmediğini, Şems’in talebi üzerine semâ’ etmeye başladığını ve bunu ölünceye kadar bırakmadığını, onu yol (tarîk) ve âyin haline getirdiğini nakleder.

Sultan Veled ise İbtidânâme isimli eserinde, Mevlânâ’nın Şems ile tanıştıktan ve ayrıldıktan sonra, gece gündüz bağırıp çağırarak semâ’ ettiğini, yerlerde dönerek raksettiğini, mutriblere altın ve gümüş verdiğini, nihayet çalıp söylemekten kavâllarda takat kalmadığını ve bütün şehir halkının ona uyarak semâ’ya dâhil olduğunu kaydetmektedir.

Eflâkî’nin naklettiklerine göre: hoşa giden veya manalı bir ses Mevlânâ’yı semâ’ ettirmeye kâfi gelirdi. Sokakta, pazarda, Meram mescidinde, Ilıca’da, değirmende, Konya meydanında Mevlânâ semâ’ ederdi.

Eflâkî eserinde Mevlânâ’nın Semâ’ını ikiye taksim etmektedir.

              1. Mevlânâ’nın Münferit Semâ’ı

              2. Toplu Olarak Yapılan Semâ’

1. Mevlânâ’nın Münferit Semâ’ı

Mevlânâ, Şems-i Tebrizî’nin 642/1245 senesinde ortadan kaybolmasıyla birlikte, müderris elbisesini çıkarıp, derviş külahını ve elbisesini giymiş ve rebabı altı haneli hale getirmelerini emrederek semâ’ya başlamıştır. Mevlânâ semâ’ esnasında aynı zamanda şiirler söylemiş, söylediği şiirlerin etkisiyle vecd içinde raksetmiştir. Hatta Mesnevî’nin bazı beyitlerini söylediği esnada, kavvâller çalıp tegannîde bulunmuş, o da heyecanla naralar atarak semâ’ etmiştir.

Semâ’ esnasında semâ’ edenlere sırtını çevirmeyi saygısızlık kabul eder, semâ’ esnasında suallere cevap verir, fetva isteyenlere fetva yazardı. Kendisine takdim edilen heyecanlı konuşmalar veya güzel gülleri semâ’a vesile kabul ederek, kalkar, naralar atarak semâ’a girer, semâ’ esnasında gûyendelere ve halka bahşişler dağıtır, semâ’ esnasında semâ’ edenlerin kendisine çarpmalarını bazen hoş görür bazen onlara kızardı.

2. Toplu Olarak Yapılan Semâ’

Tasavvuf geleneği içinde başlangıçtan beri varolagelen semâ’, Mevlânâ ile yaygınlık kazanmış, Mevlânâ devrinde büyük bir rağbete mazhar olmuş ve devrin ileri gelenlerinin, bir nevî yarı dinî eğlence ziyafeti halini almıştır. Toplu halde icra edilen semâ’ âyinleri bazen Mevlânâ’nın medresesinde, Hüsameddin Çelebi’nin evinde ve bağında, bazen de devrin ileri gelenlerinin evlerinde veya Sadreddin Konevî’nin medresesinde tertip edilmiştir.

Başlangıçta semâ’ zamanları Mevlânâ’nın vecde geliş anlarına bağlı olduğu görülmektedir. Onun herhangi bir heyecan uyandıran hali, bir sözü veya nüktesi veyahut bir kerameti başta kendisi olmak üzer toplu halde semâ’ âyininin yapılmasına vesile oluyordu.

Kıyafetlerinizin anlamları nelerdir?

Siyah hırka kabiri toprağı, Tennure saflığı ve kefeni, sikke ise tevhidi ve nefsin mezar taşını ifade eder.

Post’ta oturan kişi kim?

Kırmızı Post’a oturan kişiye Postnişin denir. Hz. Mevlana’nın makamını temsil eder. Herkesin oturması uygun değildir.

Postnişin’in başındaki Destarın anlamı nedir?

Sarık kelimesinin Farsça karşılığı Destar’dır. Sarık sarmak Hz. Peygamber’in  sünnetidir. Mevlevilerde Destar sarmak, Şeyhlerin ve Halifelerin hakkıdır. Şeyh, seyyid ise; yani Hz. Muhammed’in soyundansa yeşil, değilse beyaz destar sarar. Halifeler ve Çelebiler, dühani, yani bakılınca siyah görünecek derecede mor destar sararlar. Çelebiler, destarı, alttan sikke görünmeyecek tarzda sarar, çelebi olmayanların destarlarının alt tarafından sikkeleri görünür.

Şeyh’in elini öpüyorsunuz oda size birşey söylüyor bunun anlamı nedir?

Semazen şeyhe doğru ilerler ve şeyhin açıkta duran elini, şeyh de eğilerek onun sikkesini öper. Orada konuşma yoktur.

Otururken niçin secde ediyorsunuz?

Mevlevi sâliki, eline aldığı her şeyi, meselâ su içeceği vakit bardağı, eline aldığı kahve fincanını, yatacağı vakit ve kalktığı zaman yastığını, üstüne çekerken ve üstünden atarken yorganını, giyer ve çıkarırken, hırkasının ve çamaşırını yakasını, sikkesinin kenarını, otururken veya kalkarken yeri öper bu öpüşe de görüşmek denir. Bu suretle küllî ruhun her şeye sâri olduğu, daha doğrusu her varlık, tek ve mutlak varlığın tezahürü bulunduğu anlatılmış olur.

Meydanı 3 kere dolaşıyorsunuz bunun anlamı nedir?

Mevlevi dervişinin hırkası kabridir, sikkesi  de mezar taşı. Otururken ölmüş sayılan derviş, adeta bir sur sesini duyup dirilir ve Devr-i velediye başlar. Bu bakımdan Devr-i Veledi ölümden sonra dirilmeye benzer.  Semahaneyi ikiye böldüğü kabul edilen hatt-ı istivâa, bu çizginin sağ tarafı zahir alemi ve sol tarafı da batın alemidir. Bu devirler, şeyh denilen mânevî terbiyecinin rehberliğinde Mutlak Hakîkat’i “İlm-el Yakîn” olarak bilişi, “Ayn-el Yakîn” olarak görüşü, “Hakk-al Yakîn” olarak da O’na erişi sembolize eder.

Post’un yanında niçin birbirinize eğiliyorsunuz?

Şekilde gizli ruhun ruha selamıdır. Semâ’ meydanının sağ tarafından post hizasına gelen semâzen, Hatt-ı İstivâ’ya basmadan ve posta sırt çevirmeden dönerek karşıya geçer. Böylece arkasından gelen semâzenle karşı karşıya gelir. Bir an göz göze gelen iki derviş, aynı anda öne doğru eğilerek birbirlerine baş keserler. Böylece herkes birbiriyle selâmlaşmış olur ki buna “cemâl seyri” veya “cemâl cemâle gelmek” denilir.

Hırkanızı niye öperek yere bırakıyorsunuz?

Mevlevi dervişleri üzerindeki hırkayla görüşerek, sembolik olarak kabrinden kalkarak hakikate doğar ve kollarını bağlayarak bir rakkamını temsil eder. Böylece Allah’ın birliğine şehadet eder.

Yapılan bu 4 selamın anlamı nedir?

I.Selâm, insanın kendi kulluğunu idrâk etmesidir.

II.Selâm, Allah’ın büyüklüğü ve kudreti karşısında hayranlık duymayı ifâde eder.

III.Selâm bu hayranlık duygusunun aşka dönüşmesidir.

IV.Selâm ise insanın yaratılıştaki vazîfesine yani kulluğa dönüşüdür. Çünkü İslâm’ da en yüce makam, kulluktur.

Semazen ayakta dururken sağ ayağının başparmağı sol ayak başparmağının üzerinde niçin? 

Bu duruma “ayakları mühürlemek” denir. Sebebi ise Hz. Mevlana’nın ahçıbaşısı Ateş Baz-ı Veli ye hürmeten yapıldığı söylenir.

Selam aralarında Postnişin birşeyler okuyor, okudukları nelerdir? 

I.Selâmın başında, “Gerçek varlığınızın çevresinde dönün; istidanıza, yaratılışınıza uyun, itaat edip amelde bulunun.” mealindeki,

  dua okunur.

II.Selâmın başında, “Allah’tan esenlik size; Allah, duyuşlarınızı da niyetlerinizi de sağ-esen etsin ve sizi; esenlikle, gerçek olan başlangıç noktasına ulaştırsın.” mealindeki,

dua okunur.

III.Selâmın başında “Allah, tam esenlik versin size ey sevgi ve aşk yollarında yürüyenler, can gözlerinizden perdeyi kaldırsın da, devrin ve gerçek merkezin sırlarını görün.” mealindeki,

dua okunur.

IV.Selâmın başında ise “Ey aşıklar ve gerçekler, Allah’tan esenlik size; devirleriniz tamamlandı, ruhlarınız arındı; Allah size yakıyne, yakıynın gerçek makaamına ulaştırdı.” mealindeki,

dua okunur.

Sema’ ya başlamadan önce birisi birşey okuyor, bu nedir?

Sema’ Töreni, “Nâ’t-ı Şerîf’le başlar. Nâ’t-ı Şerîf kâinatın yaratılmasına vesîle olan, yaratılmışların en yücesi Hz.Muhammed’i öven, Hz.Mevlânâ’nın bir şiiridir. XVII.yüzyılda bestekârlarından “Itrî” adıyla tanınan Buhûrîzâde Mustafa Efendi’nin Rast makamından bestelediği bu na’t-i, na’t-hân ayakta ve sazsız okur. Anlamı için buraya bakabilirsiniz.

Semazen’in hareketlerinin anlamları nelerdir?

Niyaz vaziyetinde ayakta durması Allah’ın birliğini, tevhid’i temsil eder.

Sema ederken sağ eli yukarıya sol eli aşağıya bakacak şekildedir. “Allah’tan aldıklarını kendisine mal etmeden halka ulaştırmaktır; bir yokuz; görünüşte var olan; vasıtalık eden bir suretten başka şey degiliz” Aynı mealde “Göğe ağarız, yere yağarız; aleme rahmetsiz; sıfatlardan zata varırız; zattan sıfatlar alemine, zuhur alemine geliriz; alemlere rahmet olan Hz. Muhammed’de (s.a.v.) yok olmuşuz biz demektir.

Sema vaziyeti sanki ters bir “la” şeklindedir insan gövdesiyle beraber  “illa” ya tekabül eder. “la” ve “illa”, müslümanlığın esas umdesi olan “la ilahe illallah”(Allah’tan başka ilah yoktur) sözünü temsil etmekle  beraber mutlak varlığı ispat, ondan başka bütün mevhum varlıkları nefiy (reddetme) esasını içine alır.

Herkes semazen olabilir mi?

Mevlevilerde sema’; aşk ve cezbeyi meydana getirmek için bir vesiledir. Her Mevlevi, mutlaka sema’ etmesini bilir. Meşk edip sema’ etmeyi öğrenmiye “sema’ çıkarmak”, sema’ öğrenmiş Mevleviye de “sema’zen” adı verilir.

Mevlevi olmadan Semazen olunmaz. Çünkü Sema’ Mevleviliğin bir cüzüdür.

Semazen olmak için nasıl bir eğitim alınıyor?

Yuvarlak bir tahtanın ortasında bir çivi vardır. Çivi, sabit bir şekilde sema etmeye alışmanız içindir. Çivinin olduğu yere antiseptik görevi görsün diye tuz da dökülür. Sol ayak başparmağı ve ikinci parmak çivinin arasına sokulur ve ilk başlarda 18 çark atılır. Sema’ya ilk başlayan tennure giymez, normal kıyafetle döner. Atılan çarklar her gün fazlalaştırılır. Bu sırada ellerimiz çapraz şekilde omuzlarımıza kavuşturulur. Bakıldığında ‘1’ sayısı gibi gözükürsünüz. Öyle durulmasının amacı, ‘Allah’ın birliğine şahadet ediyorum’ anlamına gelir. Atılan çarklar fazlalaştıkça, yavaş yavaş kollar açılır. Belli bir süre sonra tennure giyilir. Sema  aç karnına yapılır. Bir de mühim olan fıldır fıldır dönmek değil, dönerken Allah’ı düşünmektir.

Her yerde Sema’ yapılırmı yada bunun bir zamanı ve yeri varmı?

Kitaplarda yazıldığına göre evvelce mukabele günü ve vakti yokmuş. İhvan toplanır sohbet esnasında bir vecd, bir zevk hâsıl olursa şeyh, meydancıya emreder, o da canlara haber verir, semâ’hâneye gidilip mukabele yapılırmış.

Otellerde, Lokantalarda, düğün-sünnet, Fuarlarda velhasıl heryerde hatta şarkıcıların yanında Sema’ yapılıyor bu Sema’ mıdır?

Sema’ olmadığını orada bulunanlarda söylüyor. Ama yapmayın dendiğinde herkes yapıyor ve insanlar istiyor gibi bir manasız cevap çıkıyor karşınıza.

Adabına uygun olarak yapıldığında kimsenin söz söylemeye hakkı olamaz. Çünkü  bu işin aslı zikirdir ve zikrin yapılacağı ortam ve yer önemlidir.

Bu gibi yerlerde yapılan Sema’ya siz neden müdahale etmiyorsunuz? Ve buradaki semazenler bu işin bilincinde değillermi?

Şu anda kimse kimseye müdahale edemez. Bu bir rant olarak görüldüğü için. Herkes gerçeğini ben yapıyorum diyor, Kime göre gerçeği o bilinmiyor. Her dönen insan Mevlevi değil.

Önce Hz. Mevlana’yı tanıyacaksınız. Birçok kimse Mevlana’yı tanımadan ben Mevleviyim diyor.Önemli olan bütün sorumluluk karar merciinde olanların, onlara sema’ yapmalarına izin vermemeleri ve semazenlerin bu işin bilincine göre hareket etmelerini beklemek, temennimiz bu yönde.

Genelde yapılan bir tartışma var. Bayan semazen olurmu?

Bayan semazen olmaz olurmu ve neden olmasın. Tarihte kadın Semazen vardır. Fakat 700 sene içersinde kadın ve erkek yanyana dönmemiştir. Ancak aile meclislerinde kadın erkek yanyana olabilir. Bunu kadın erkek eşitliği ile anlatmak çok mantıksız olur, Hz. Mevlana’nın kadına verdiği önemi söylemeye bile gerek yoktur.

Sema’ öğrenmek ve Sema’ etmek isteyen bay ve bayanlara ne önerirsiniz?

Önce  Hz.Mevlana’yı ve Mevleviliği tanımaları gerekir.

Mevleviliğin adab ve erkanı hakkında kitaplar vardır. İlk önce kendilerini fikir planında eğittikten sonra Sema’ etmeyi düşünmeleri lazım.

Naçizane tavsiyemiz; bu zamana kadar Mevleviliğe giriş kitabı sayılan Sultan Veled’in Maarif adlı kitabını da  okumaktır.

İcazet ne demektir? İcazet’i kim verir? Bağlayıcı bir özelliği var mıdır?

İcazet anlam itibariyle izin demektir. Eskiden 1001 günlük çile dönemi yada 18 günlük hücrede halvet halinde olmak gerekirdi. Ama bugün Çelebi  tarafından verilen icazet geçerlidir. Yazılı olması zorunludur. Ama bu zamanda okadar çok icazetsiz şeyh ve ehil olmayan icazetli şeyh vardır ki. İnşaallah temennimiz bu işlerin hatır-gönül işinden kurtulmasıdır.

Yurtdışında da sema ediyorsunuz, nasıl karşılanıyorsunuz?

Yurtdışında Mevlevi Ayinlerini kim yaparsa yapsın okadar büyük bir ilgi ve alaka ile karşılaşmıştır ki bu herkes için böyledir. Bunun sebebi belki bir arayış belki bir özlem belki bambaşka duygulardır.

Mevleviliği öğrenmek isteyenler ne yapmalıdır?

Semazenliği öğrenmek isteyenlere verdiğimiz cevap gibi ilk önce okumak, okumak, okumak…

Herkes Mevlevi olabilir mi?

Böyle bir ayrım olabilir mi. Herkes olabilir.

Yurtdışında Sufizm diye bir akım var, Mevlevilik bu akımın içinde midir?

Sufizm anlamı aslında Tassavvuf akımı demektir bu anlamda Mevlevilik bu ekole dahildir. Ama kullanıldığı yer bakımından Sufizm, inancın önemi olmadan tasavvufdan zevk alma gibi kullanılıyor. Her dinin içinde yer alan mistik bölümleri bayraklaştırarak bir ekol olarak kullanmakta. Mevlevilikte ise Allah inancı çok önemlidir. Allah ve Peygamber sevgisi, Hz. Mevlana’nın kitaplarında en önemli yeri tutar.Velhasıl bu bir bütündür. İnanç olmadan tasavvuf içi boş birşeydir.

Bir Mevlevi’nin yaşantısı nasıl olur?

Sanat tarihimizin hiçbir şubesi yoktur ki onun en seçkin simaları arasında temiz yüzü, asil tavırları ve zarif giyinişiyle bir Mevlevi görünmesin. Mevlevilik daima sevilen ve hürmet gösterilen bir müessese olarak kalmış ve Mevleviler de kendi çevresinde hareketleri, tavırları, vakarları ve saygı ve hoşgörülüğü ile herkesin beğenisini kazanmıştır.

Mevleviler herkese elinden geldiği kadar iyilik ve nezaketle davranır ve kattiyetle karşılık beklemez. Hazreti Mevlana’nın esas hali aşk halidir, bunun için Mevlana muhipleri ve müntesipleri  birbirlerini gördükleri zaman “aşkı niyaz ederim” diyerek birbirlerine aşk-ı dua ederler.

Edeb çok önemlidir, Edebsizde aşk olmaz onun için Mevlevi’de olamaz, Edebe riayet etmemek en büyük nezaketsizliktir. Mevleviler Edebe riayet ederler.

Temiz ve güzel giyinmekte Mevlevi adabı arasındadır.

Bazen sizlere Derviş deniyor, siz Derviş misiniz? 

Sözlük anlamıyla Tarikata dahil olmuş kişi, Alçak gönüllü, hoş görür kimse demektir. Ayrıca bütün tarikatlerde bendelerine derviş ismi verilmektedir.

“Mevlana” kelimesinin anlamı nedir?

Mevlana, “Efendimiz” anlamına gelmektedir. Gerek sağlığında, gerekse ölümünden sonra, saygı için bu adla anılmıştır. Mevlana “Molla Hünkar” “Mevlay-ı Rum” (Anadolu’nun Efendisi) ve Mevlevi adlarıyla da anılmıştır.

Mevlana’nın Asıl Adı Nedir?

Asıl adı, Muhammed olan Celaleddin’in daha yaygın unvanı Mevlana Celaleddin-i Rumi’dir. Ona Rumi denilişi, sanat ve düşünce hayatının o asırlarda diyarı Rum diye anılan Anadolu’da geçmiş ve bu yurtta ebedileşmiş olmasındandır. Horasan’ın (Afganistan Türkistan’ı) Belh şehrinde doğmuştur.

Mevlana’nın Ana ve Babası Kimdir?

Babası Sultanu’l ulama (Bilginlerin sultanı) diye tanınan Bahattin Veled’tir. Annesi ise Mümine Hatun’dur.

Babası, çağının en büyük bilginlerindendi. Annesi Mümine Hatun ise Harzemşahlar İmp. hanedanından gelme bir prensestir.

Mevlana’nın Eş ve Çocukları Kimlerdir?

Mevlana, daha 18 yaşında iken Karaman’da babası tarafından Semerkandlı Hace Şerafettin’in kızı Gevher Hatun’la evlendirilmiş ve bu evlilikten iki erkek evladı olmuştu. Bunlardan ilk oğlu Sultan Veled, ikinci oğlu ise Alaeddin’dir. Ancak Alaeddin, daha Mevlana hayatta iken 1262 yılında vefat etti. Mevlana birinci karısının vefatından sonra Konya’da Kerra Hatun’la evlendi. Bu evlilikten ise Muzafferüddin Alim Çelebi ile Melike Hatun dünyaya geldi.

Mevlana Kimlerden Ders Aldı?

Mevlana, ilk eğitimini babasından aldı. Babası, çağının en büyük bilginlerindendi. 12 Ocak 1231’de babasının ölümü üzerine, eğitimini Seyyit Burhanettin Tirmizi’nin yanında sürdürdü. Mevlana babasından Fen ve Din ilimleri, Tirmizi’den de Tasavvuf ilmini öğrendi. Onun hayatında dönüm noktası olan diğer bir alimse Şemsi Tebziri’dir.

Mevlana’nın Babası, Horasan’dan Anadolu’ya Niçin Göç Etmiştir

Harzemşahlar, Bahattin Veled’in manevi nüfuzundan çekinirlerdi. Bir süre sonra bu yüzden araları açıldı. Bunun üzerine Bahattin Veled, Belh’ten ayrılmak zorunda kaldı. O sıralarda Mevlana, daha küçük bir çocuktu. Babası ile birlikte, İran’dan, Bağdat’tan geçerek Hicaz’a geldi. Hac ibadetinden sonra da, Şam yoluyla, Anadolu’ya geçtiler. Anadolu’daki Selçuklu İmparatorluğunun ihtişamlı bir çağıydı. Bahattin Veled, Anadolu Selçuklu Devleti’nin merkezi Konya’da çok büyük bir saygıyla karşılandı. Mevlana yirmi dört yaşlarındaydı.

Mevlana’nın Ana ve Babası nerede vefat etti?

Mevlana’nın annesi Mümine Hatun Karaman(Larende) şehrinde, babası Bahattin Veled ise 1231 tarihinde Konya’da vefat etti.

Mevlana’nın Hayatındaki En Önemli Kişi Kimdi?

1244 yılında Konya’ya Tebrizli Mehmet Şemsettin adında bir derviş geldi. Bu esrarlı kişinin pek yüksek duyguları ve görüşleri vardı. Tebrizli Şems’in Konya’ya gelişi Mevlana’nın hayatını büsbütün değişik bir yöne yöneltti. Mevlana o sıralarda 37 yaşlarındaydı. O güne kadar Mevlana; ciddi, ağır başlı büyük bir bilgin olarak tanınmıştı. Büyük bir fikir adamıydı. Tebrizli Şems’in gelişi ise Mevlana’nın duygu dünyasını alt üst etti ve onu bir gönül adamı haline getirdi.

Şems-i Tebrizi, Konya’dan Neden Ayrıldı?

Şems-i Tebrizi, Mevlana’nın duygu dünyasını alt üst etmiş ve onu bir gönül adamı yapmıştır. Şems, Mevlana’daki deha ateşini büsbütün tutuşturdu. Mevlana, Şems’ten başka herkesi ihmal etmeye başlamıştı. Bu durum, kendisini sevenleri de, talebelerini de son derece üzüyordu. hatta Şems’i ölümle bile tehdit etmekten geri kalmadılar. Bu durumdan sıkılan Şems de, 1246 yılında, Konya’dan gizlice Şam’a gitti.

Şems-i Tebrizi Konya’ya Geri Döndü mü?

Mevlana, Şems’in 15 ay süren sohbetine dayanamamıştı. Onun gitmesiyle perişan oldu. Bu sonucu beklemeyen talebeleri ise, yaptıklarına pişman oldular. Şems’in Şam’da olduğunu biliyorlardı. Mevlana, dönmesi için ona birçok mektup yazdı. Sonra da, oğlu Sultan Velet’i 20 kişilik bir kafileyle Şam’a gönderdi. Mevlana’nın mektuplarıyla Şems, yumuşayarak, ayrılmasından 9 ay sonra 1246 yılında Konya’ya dönmeye razı oldu.

Daha Sonra Şems Nereye Gitti?

Mevlana, Konya’nın en yüksek, en aydın tabakası ile birlikte Şems’in meclisine devama başladı. Mevlana artık ne ders ne de vaaz veriyordu. Kendi iç dünyasına dalmıştı. Öğrencileriyle ve halk bu durumdan da hoşnut olmadılar. Bu kuvvetli hoşnutsuzluk karşısında Şems, 1247 yılında ansızın ortadan kayboldu. Bu esrarengiz gidiş, hiçbir zaman aydınlanamadı.

Mevlana Nerede ve Ne Zaman vefat etti?

Hz. Mevlana, 17 Aralık 1273 tarihinde 66 yaşındayken Konya’da Hakk’a kavuştu. Cenazesinde, bütün Konyalılarla birlikte Hıristiyanlar ve Yahudiler de vardı. Türbesini Selçuklu veziri Alemettin Kaysar yaptırdı. Mevlana’nın vuslat anına, Şeb-i arus (Düğün gecesi) denir. Bu gece, aşığın maşuğa (Allah’a) kavuştuğu gecedir.

Mevlana Şiirlerini Niçin Farsça Yazmıştır?

Mevlana’da Türklük sevgisi çok güçlüdür. O yüzyılda Türkçe, Anadolu’da ileri bir şiir dili olarak daha gelişmemiş bulunuyodu. Mevlana da bu yüzden şiirlerini Farsça yazıyordu. Hatta buna üzülerek söylediği şu mısra pek ünlüdür: “Aslem Türk-est egerci hinduguyem” (Her ne kadar Farsça söylüyorsam da, aslım Türk’tür.)

Mevlana’nın Eserleri Nelerdir?

1. Mesnevi: 6 cilt, 25618 beyittir. Mesnevi tarzında fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün kalıbıyla yazılmıştır. Varlıkta birlik anlayışını hayali ve gerçek hikayelerle anlatır. Dili çoğunlukla Farsça’dır.

 2. Divan-ı Kebir: Farsça yazılmış, 40380 beyitten oluşmuştur. Eser Farsça yazılmasına rağmen içinde Türkçe, Arapça ve hatta Rumca parçalara da yer verilmiştir.

 3. Fihi Mafih: Farsça mensur olarak yazılmış olan eser, “içindeki içindedir, ondaki ondadır” manalarına gelir. Mevlânâ’nın yaptığı sohbetlerin, yakınları -muhtemelen Sultan Veled- tarafından derlenmiş şeklidir.

 4. Mektubat: Mevlânâ’nın yakınlarına, dostlarına, bazı âlimlere, bilhassa devlet büyüklerine ve önemli şahıslara yazdığı mektupların bir araya getirilmesinden oluşmuş bir eserdir.

 5. Mecalis-i Seb’a: Mevlânâ’nın yedi vaazını ihtivâ eden Farsça mensur bir eserdir. Bu vaazlar muhtemelen Sultan Veled veya Çelebi Hüsameddin tarafından not edilmiş, fakat olduğu gibi bırakılmamış, esasa dokunmamak kaydıyla gözden geçirilerek ona bazı ilâveler yapılmıştır.