Mithat Bahari Beytur

Mithat Bahari Beytur

EMİN IŞIK

İstanbul’un Eyüp semtindeki Taşlıburun Sâdî Dergâhı’nda doğdu. Asıl adı Ahmet Midhat’tır. Bahariye Mevlevîhânesi’ne mensup olduğu ve şiirlerinde “Bahârî” mahlasını kullandığı için Midhat Bahârî diye tanınmış, soyadı kanunundan sonra Beytur soyadını almıştır. Babası Askerî mahkeme başkâtibi Kütahyalı Mehmed Nûri Efendi, annesi Sâdî Dergâhı şeyhi Süleyman Efendi’nin kızı Fatma Âliye Hanım’dır.

Midhat Bahârî babasını küçük yaşta kaybettiğinden dedesi Şeyh Süleyman Efendi’nin yanında yetişti. İlk dinî bilgileri dedesinden, Şark dilleri ve edebiyatındaki derin kültürünü aile çevresinden ve ailenin seçkin dostlarından edindi. Eyüp Dârülfeyz-i Hamîdî Mektebi’ni ve Eyüp Askerî Rüşdiyesi’ni bitirdi. İdâdî tahsilini, daha sonra Ankara defterdarı olan ve o sırada Bitlis’te görevli bulunan ağabeyi İsmâil Zihni Bey’in yanında tamamladı. Bitlis İdâdîsi’nden mezuniyetinin ardından İstanbul’da Maliye Nezâreti Kalemi’nde memuriyete başladı. İki yıl sonra Orman Meâdin ve Ziraat Umum Müdürlüğü Kalemi’ne nakledildi. Bir ara Akşehir Hatip Mektebi’nde Türkçe ve edebiyat muallimi olarak görev yaptı. Farsça’yı diğer ağabeyi Mustafa Re’fet Efendi ve Bahariye Mevlevîhânesi şeyhi Hüseyin Fahreddin Dede’den, Arapça’yı Beyazıt dersiâmlarından ve İstanbul Dârülfünunu müderrislerinden Hüseyin Avni Efendi’den öğrendi. Hüseyin Avni Efendi’nin diğer derslerine de devam ederek icâzetnâme aldı. Mehmed Said Efendi’den Arap edebiyatı, Ṣaḥîḥ-i Buḫârî hâfızı olarak tanınan Said Efendi’den el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’i okudu. Bu yıllarda Mehmed Said Efendi’nin kızı Fıtnat Hanım’la evlendi. Hüseyin Fahreddin Dede’ye intisap ederek çile çıkaran Midhat Bahârî, Eyüp Hatuniye Nakşibendî Dergâhı şeyhi Hoca Hüsâmeddin Efendi’den mesnevîhanlık icâzeti aldı. Tekke ve zâviyelerin kapatılmasından kısa bir süre önce Ankara Mevlevîhânesi’ndeki bir sohbet sırasında Midhat Bahârî’nin sözlerinden etkilenen Konya makam çelebisi Abdülhalim Çelebi’nin başındaki destarlı sikkeyi çıkarıp ona giydirmesiyle Mevlevî şeyhliği makamına yükselmiş oldu. Dergâhlar kapandığı sırada Kasımpaşa Mevlevîhânesi mesnevîhanıydı.

Türkiye Sanayi ve Meâdin Bankası kurulunca bu bankanın haberleşme şubesi başkâtipliğine, ardından Sümerbank Alım Satım Şubesi haberleşme bölümü şefliğine getirilen Midhat Bahârî 1945 yılında emekli oldu. 1959’da açılan İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nde bir buçuk yıl kadar Farsça okuttu. Rahatsızlığı sebebiyle enstitüden ayrıldıktan sonra Caddebostan’daki evinde ilmî çalışmalarına devam etti. Mesnevî Gözüyle Mevlânâ adlı eserini bu dönemde kaleme aldı. 11 Temmuz 1971 tarihinde vefat etti. Kabri Sahrayıcedid Mezarlığı’ndadır.

Küçük yaşta şiir yazmaya başlayan Midhat Bahârî’nin on yedi – on sekiz yaşlarından itibaren Hazîne-i Fünûn, Mekteb, Ma‘lûmât, Terakkî, Tercümân-ı Hakîkat ve Resimli Gazete gibi gazete ve dergilerde şiir ve yazıları yayımlanmıştır. Midhat Bahârî, Nûrizâde Midhat, Midhat Bahârî Hüsâmî gibi imzalarla neşredilen şiir ve yazılarında Servet-i Fünûncular’ın dilini andıran ağır ve sanatlı bir Türkçe görülür. Risâle-i Sipehsâlâr’ı böyle bir dille tercüme etmiş, ancak daha sonra yazdığı eserlerinde daha sade bir Türkçe kullanmıştır. Ehl-i beyt ve Mevlânâ âşığı olan Midhat Bahârî’nin Mevlânâ Türbesi’nin müze olarak açılması üzerine türbeyi ziyareti sırasında söylediği “sana geldik” redifli kaside Mevlânâ’ya derinden bağlılığını göstermektedir.

Midhat Bahârî, çelebilik makamının tayin ettiği son şeyh olması dolayısıyla Mevlevî çevrelerinde tanınmış ve saygı görmüştür. Mevlânâ’nın büyük bir şair ve filozof olarak tanıtılması onu rahatsız etmiş, Mesnevî Gözüyle Mevlânâ adlı eserini birtakım yabancı fikir akımları mensuplarının onu istismar etmesini engellemek amacıyla kaleme almış, İslâm’ı bilmeden Mevlânâ’yı anlamanın mümkün olmadığını vurgulamıştır. Mevlânâ’yı ve eserlerini tanıtmakla yetinmeyip onu kendi özünde yaşamış, İstanbul beyefendiliğiyle Mevlevî zarafetini şahsında mezcetmiş bir gönül adamı olan Midhat Bahârî, Konya isminin anılmasından bile derin heyecan duyar, yaşı doksanın üstünde olmasına rağmen Mes̱nevî’den ve Dîvân-ı Kebîr’den şiirler okuyup ilgili âyet ve hadislere atıfta bulunurdu. Midhat Bahârî gerçek Mevlevîler’de üç özellik bulunduğunu söyler, bunları ölüm korkusu duymama, kınanmaktan korkmama ve ileri yaşlarda bunamama şeklinde sıralardı.

Eserleri. 1. Ravza (İstanbul 1314). Edebiyat ve ahlâka dair bir risâledir. 2. Güşvâr (İstanbul 1328). Çocuklar için hazırlanmış okuma kitabıdır. 3. Mihrâb-ı Aşk (İstanbul, ts.). Çeşitli nazım türlerinde 120 kadar şiiri ihtiva eder. Eserin sonunda şairin şiir anlayışını açıkladığı “Şair Kimdir” başlıklı dikkate değer bir bölüm bulunmaktadır (s. 130-147). 4. Mesnevî Gözüyle Mevlâna (İstanbul 1965). Son dönemde yaşamış bir Mevlevî ârifinin kaleminden çıkmış olması sebebiyle Mevlânâ ve Mevlevîliğin hakiki vechesinin anlaşılması yolunda önemli bir katkı sağlamaktadır.

Midhat Bahârî Sünbülistân’ı (Sünbülistan Şerhi, İstanbul 1325), Ferîdûn-i Sipehsâlâr’ın Risâle’sini (Tercüme-i Risâle-i Sipehsâlâr, İstanbul 1331), İbn Kemal’in Risâle fî beyâni’l-vücûd’unu (Leâlî-i Meânî, İstanbul 1328), Evrâd-ı Mevleviyye’yi (Münâcât-ı Mevlânâ, İstanbul 1963), İbrâhim Şâhidî’nin Gülşen-i Tevḥîd’ini (İstanbul 1967) ve Rızâ Kulı Han’ın Mevlânâ’nın Dîvân-ı Kebîr’inden derlediği Dîvân-ı Şemsü’l-ḥaḳāyıḳ’ı (Dîvân-ı Kebîr’den Seçme Şiirler, I-III, İstanbul 1942) tercüme etmiştir. Müellifin ayrıca Konya Halkevi Kültür Dergisi Mevlânâ özel sayısında (1943) ve Mevlânâ Yıllığı’nda (1963), Mevlânâ Güldeste’sinde (1964, 1966, 1967) Mevlânâ hakkında makaleleri bulunmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA
İbnülemin, Son Asır Türk Şairleri, I, 170-171; Ayten Lermioğlu, Tasavvuf Âleminden, İstanbul 1974, s. 169-174; Edip Sev’iş, “Mevlevî Şair Mithat Baharî Beytur ve Neyzen Şeyh Hüseyin Fahreddin Dede Efendi”, 6. Millî Mevlânâ Kongresi (Tebliğler), Konya 1993, s. 83-86; H. Hüseyin Top, Mevlevî Usûl ve Âdabı, İstanbul 2001, s. 72; A. Nezih Galitekin, “Ahmed Midhat Bâhârî Beytur”, Yedi İklim, sy. 43, İstanbul 1993, s. 67-69; Reşat Ekrem Koçu, “Beytur (Ahmed Midhat)”, İst.A, V, 2723-2724; Müjgan Cunbur, “Beytur Ahmet Mithat Bahârî”, Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi, Ankara 2002, II, 260-261.

Mithat Bahari Beytur

Ahmed Kadri YETİŞ

20.Asır mutasavvuflarından Ahmed Midhat Bahari Beytur 1878 yılında İstanbul Eyüb Taşlıburun Sâdi dergâhında doğdu.

Annesi Taşlıburun Sâdi dergâhı şeyhi Süleyman efendinin kızı Hatice Aliye Hanım, babası Emiroğlu Râşid Efendizade Kısmeti Askeriye mahkemesi başkatibi Mehmed Nuri Efendidir.

Evleri Fatih Çarşambada idi. Babasını küçük yaşlarda kaybettiği için annesiyle beraber dedesi Şeyh Süleyman Efendinin evine taşındılar. Dedesinin Sâdi Şeyhi olmasına rağmen bütün çocukluğu hemen hemen Bahariyede ve hemen yakınlarında komşu olan Bahariye Mevlihanesinde geçti. İlk tahsilini Eyüb de Darulfeyzi Hamidi mektebinde. Rüştiye tahsilini de Eyüb Askeri rüştiyesinde yaptı. Daha sonra ağabeyi defterdar İsmail Zihni beyin yanında Doğu Anadolu şehirlerinde ve bu arada Bitlis’te bulundu. İdâdi tahsilini de Bitlis de tamamladı.

İstanbul’a döndüğünde 1897-1899 yıllarında hayata atılarak maliye nezareti (Bakanlığı) muhasebe-i umumiye kaleminde (genel muhasebe bürosunda) memuriyet hayatına girdi. Birkaç yıl sonra maden ve tarım vekâleti maden genel müdürlüğü kalemine nakledildi. Bu vekâlet ticaret ve ziraat adı altında birleştirildiğinde maden şubesi mümeyyizi, buradan vekâletin zât işleri sicil şubesi mümeyyizliğine, başkentin Ankara’ya nakli dolayısı ile bu şubenin lağvı üzerine Beyoğlu tâlî mubadele komisyonu azn alığına tayin edildi. Türkiye Sanayi ve Mâden Bakanlığının kurulması üzerine bu bankanın istihbârat şubesi başkâtipliğine, oradan da Sümerbank alım satım şubesi muhaberat şefliğine tayin olundu. Buradan da emekliye ayrıldı. Emekli olduktan sonra gene çalışmalarını devam ettiren Ahmed Midhat bey son olarak İstanbul Yüksek İslam Enstitüsünde Farsça hocası olarak çalıştı. 11 Temmuz 1971  de ani bir hastalık sonunda vefat etti.

Vefatından birkaç gün evvel bütün dostlarını Konya’ya göndermiş, iki gün sonrada hakka yürümüştür.

Konya’ya giden dostlarına her türlü vasıta ile haberler gönderilmiş ve onlar geri çağrılmıştır. Naâşı KaracaAhmed kabristanında gasledilip ikamet etmekte olduğu Faust Mütercimi Seniha Hanımefendinin evine getirildi. Orada yapılan kısa bir ayinden sonra Neyzenbaşı Halil Can hocanın riyasetinde Suadiye Galib Paşa Camiinde öğlen namazından sonra kılınan cenaze namazına mütakip Göztepe Sahra-ı Cedid kabristanında eşi Fatıma Fitnat hanımefendinin kabrinde Hakkın vâsi rahmetine tevdi edildi. Törende büyük bir muhip topluluğu bulunmuş, duayı da Sâdi Şeyhi duahan Raşid beyefendi yapmıştır.

Ahmed Midhat Beytur Fatıma-ı Fitnat hanımefendi ile evli olup Mutahhara ve Destina adında iki kızı vardır. Bunlardan birisi müzik diğeri Fransızca öğretmenleridir. Mutahhara hanım Beylerbeyi Küplüce kabristanın da, Destina Hanım KaracaAhmed kabristanında sırlanmışlardır.

Ahmed Midhat Bey Eyüb Bahariyede doğdu. Kendisi bir Sâdi Şeyhinin torunu olduğu halde hemen yanı başlarında bulunan Bahariye Mevlevihanesine gidip gelmeye başladı. Bahariyeyi çok sevdi ve mahlas olarak da Bahari mahlasını kullanmaya başladı.

Midhat Bahari Bey idâdiden mezun olmasına rağmen şark edebiyatı kültürünü ve islâmi ilimlerdeki çok derin ve çok sağlam kültürünü sâdi tarikatına bağlı ve çok mükemmel ve çok münevver bir aile muhitinden, bu ailenin yine çok kültürlü çevresinden aldı. Ağabeyi Mustafa Rafet efendi şöhretli ve bilgili Tahir efendinin Şakirdi (talebesi)idi. Ondan Farsça öğrendi. Mesneviyi Bahariye Mevlevihanesi şeyhi ve devrin çok mümtaz bir şahsiyeti Hüseyin Fahreddin Dede efendiden okudu. Hüseyin Fahreddin Dede efendi aynı zamanda Midhat Bahari beyin pek sevgili pek saygılı şeyhi efendisiydi.

Arapçayı İstanbul darülfununu (üniversitesi) ilâhiyyat fakültesi müderrislerinden Hüseyin Avni efendiden öğrendi. Aynı zamanda bu zatın Beyazıd camiinde verdiği derslere devam ederek medreselerde okunan ilimlerden icâzatname ve emsali ile beraber gümüş liyakat madalyası aldı. O devrin seçkin aydınlarından ve kayınpederi Mehmed Sait efendiden arap edebiyatı dersleri aldı. Hafız Buhâri Said efendiden de hadis ilminden Buhâri Şerifi okudu.

Midhat Bahari bey Mevlevi terbiyesini Bahariye Mevlevihanesi postnişini Hüseyin Fahreddin Dede efendiden kazanmış , Mesnevihan icazetini ise Hatûniye Şeyhi Hüsam efendiden almıştır.

Bazı yazılarında Midhat Bahari Hüsami mahlasınıda kullanır.

1916 da Konyada Mevlâna Dergâhında Mevlevi Tarikatının en büyük şeyhi Mehmed Veled İzbudak efendi tarafından Kasımpaşa Mevlevihanesi Mesnevi hanlığına tayin edildi. Dergâhlar setrolunduğu vakit Kasımpaşa Mevlihanesi mesnevihanı bulunuyordu.

Midhat Bahari bey 1924’de son Konya postnişini Abdulhalim Çelebiden destar alıp Mevlevi şeyhi rütbesini kazanmıştır.

Çelebi Efendi Hazretleri Ankara Mevlevihanesinde bir sohbet sırasında kendisine ait bulunan ve o anda başındaki destarlı sikkeyi Midhat Bahari beye giydirerek tâyin protokolinide yerine getirmişlerdir. O sıralarda dergâhlar henüz açık bulunuyordu. Kısa bir süre sonra dergâhlar bir kanun ile kapatılır. Tabii Mevlevihanelerde kapatılır. Dergâhların pek çoğu bakımsızlıktan, bazıları kiraya verilir o yüzden yanar yıkılır. Zamanımıza kadar pek azı gelebilir. Kimisi camii olarak kullanılır. Konya Dergâhı müzeye çevrilir. Dağılan mensublar bir müddet sonra yavaş yavaş küçük topluluklar halinde, sohbet toplantıları şeklinde bir araya gelerek bu tarikatı resmen olmasa bile kültür olarak yürütürler. Kültür adı altında Hz.Mevlânanın ve diğer Mevlevi büyüklerinin kitapları değişen dile ve yazıya göre tercüme edilir ve yayınlanır.Yeni kitaplar yazılır. Hatıralar anlatılır ve yazılır. Nihayet 1952’ lerden sonra ortalık biraz durulunca başta Konya’da olmak üzere yavaş yavaş küçük toplantılar bazen, küçük semâ toplantıları yapılır. Cereyan gittikçe büyür. Nihayet 1962 (tahminde küçük bir yanılgı olabilir) İstanbul spor sarayında yapılan büyük semâ töreni ile artık iyice açığa çıkar.

Yanan, yıkılan ve kapalı kalıpta harabeye yüz tutan Mevlevihaneler tamir edilerek veya yeniden yapılarak kültür ve turizm faaliyetleri olarak yavaş yavaş hayata geçerler.

İşte Midhat Bahari beyde bu arada boş durmamış, çalışma hayatının arasına sıkıştırarak eski eserleri tercüme etmiş, yeni eserler vermiş toplantılar yaparak etrafına bir sempatizan gurubu toplamış, büyük bir saygı ve sevgi halkası meydana getirmiştir.

Konya da ilk yıllarda küçük topluluklar halinde yapılan ve gittikçe büyüyen bir hafta, on gün süren ve gösteri mahiyetinde olsa dahi bu geleneği yerleştirmek için çok ileri yaşlarda olmasına rağmen Hakka yürüyene kadar devam etmiş, pek çokta insan yetiştirmiştir.

Midhat Bahari bey çok kuvvetli bir tasavvuf dünyasında doğmuş ve o tasavvuf dünyasında büyümüştür. Devrin mümtaz şahsiyetleri tarafından terbiye edilmiş Bahariye Mevlevihanesi gibi dev bir ilim, kültür ve  ilâhi aşk yuvasında, Hüseyin Fahreddin Dede efendi gibi eşine az rastlanır bir mürşidin elinde yetişmiş, Allah aşkında yok olmuş, aşkı Mevlâna ile yatmış, aşkı Mevlâna ile kalkmış, kendisini onda eritmiş onunla bir olmuş, şeriatı Muhammediyeden bir an ayrılmamış, rind, alevi meşreb ve bütün bu vasıfları kendisinde toplayabilmiş ender insanlardan birisi idi.

Bir şiirinde belirttiği gibi ruhi bir istiğrak ve vecd içinde sema ederdi.

Sema hakkında

Sanma beyhude döner vecde gelen âşıklar
Mest-i cânan olarak akla veda eylerler
Nâydan bang-i elestiyi duyup âh ederek
Hakkı âguşa sorar, öyle semâ eylerler
Mihrab-ı aşk’dan

Döner bembeyaz tennuresiyle Mevlevi sanki
Sabah-ı aşktır doğmuş tecelligâh-ı vahdetten
O bir şehbaz-ı haktır, kolları açıkta bir seyr et
Uçar sermest-i aşk olmuş cemal-i rabb-i izzeten
Mihrab-ı aşk’dan

Bahari Mahlası Hakkında

Doğduğum mevsim-i baharidir
Kalemimden o feyiz câridir

Mevlev-i hane-i Bahari de
Mürşidim hem Cenab-ı Fahri’dir

Neşve-i cam-ı aşk-ı Mevlânâ
Gönlüme her deminde sârîdir.

Bana bir manevî rebii’den,
Bu tecelli-i girdiğâridir.

Mahlasım bak, kitab-ı şiirimde
Bu sebebten benim Baharidir.

Mihrab-ı aşk’dan

Meşreb hakkında

Zarf-i dildar açılup leyl nehâr oldu bize,
Bir güneş yüzlü mebin aşkı şiar oldu bize,
Feyz-i pirim ile bak, şimdi bahar oldu bize,
Ne şuyuz, ne buyuz, bağı Hûda bülbülüyüz,
Mevleviyiz, Alevi, şah-ı velâyet kuluyuz.

Mihrab-ı aşk’dan

20.Asrın ilk çeyreğinde uykuya daldıran Mevleviliğin uyandırılışında diğer Mevlevi büyükleri ile beraber büyük hizmet ve gayretleri olan Midhat Bahari beyin ve diğer büyüklerin Ruhları Şad olsun.

 Eserleri;

Basılmış olanlar:

1-Ruh-i Kur’andan bir sahife-i Nur (Eski harfler)
2-Mûnacât-ı Mevlânâ (Yeni harfler)
3-Divan-ı Kebirden seçmeler. Cildi 1-2-3 (Yeni harfler) Bu eser 26 Receb 1360 (9 Ağustos 1942) tamamlanmış. 1965 te basılmıştır. (İranlı büyük mütefekkir Hidayet Hanın Divan-ı Kebirden seçtiği şiirlerin tercümesidir.)
4-Risale-i Sipehsalar tercümesi (Eski harfler) Hz. Mevlâna’nın hayatı ve menkıbelerinin en doğru kaynağı
5-Deste-Gül (Hz.Mevlânanın bazı şiir ve Rûbaileri)
6-Sünbülistan şerhi
7-Leali-i Meani (Vahdet-i Vücud Hk.)
8-Güşvar (Kulağa küpe olacak sözler)
9-Ravza (Okuma kitabı niteliğindedir)
10-Mesnevi gözü ile Mevlâna (Yeni harfler)
11-Mihrab-ı Aşk (Divanından seçmeler) (Yeni harfler)
12-Gülşen-i Tevhid (İbrahim Şahidi) tercüme (Yeni harfler)

Hazır olan eserler:

1-Mevlânânın Rubaileri
2-Gazalinin kitab-ül ilm-i (İhyay-ı Ulûm)
3-Şiir ve musîki bakımından Mevleviler
4-İlim ve edebiyatımıza hizmet eden Mevlevilerde bazı simalar
5-Geçmiş büyüklerimizi kısaca analım
6-Hoca Said efendi kimdir
7-Çocukluk hatıralarım (Eş’ari Bahari)
8-Şair nedir (Arab şairi Ferazdahı niçin severim)

Ahmed Kadri YETİŞ

canlarmeclisi.com