AFYON MEVLEVİHANESİ VE CELALEDDİN ÇELEBİ (II)

A+
A-

AFYON MEVLEVİHANESİ VE CELALEDDİN ÇELEBİ (II) 2. Ali Celâleddin Çelebi Döneminde Sosyal ve Siyasal Gelişmeler 2.1. Balkan Savaşlarında Afyonkarahisar Mevlevihanesi Osmanlı Devleti, Balkan Savaşları’nın patlak vermesiyle birlikte kısa sürede Avrupa topraklarındaki hâkimiyetini kaybetmişti. Alınan ağır yenilginin sosyal sonuçları da ülkeyi zor duruma düşürmüştü. Yiyecek kıtlığının yanı sıra hükûmetin, memur ve öğretmenlerin maaşlarını ödeyememesi gibi mâlî […]

AFYON MEVLEVİHANESİ VE CELALEDDİN ÇELEBİ (II)

2. Ali Celâleddin Çelebi Döneminde Sosyal ve Siyasal Gelişmeler

2.1. Balkan Savaşlarında Afyonkarahisar Mevlevihanesi

Osmanlı Devleti, Balkan Savaşları’nın patlak vermesiyle birlikte kısa sürede Avrupa topraklarındaki hâkimiyetini kaybetmişti. Alınan ağır yenilginin sosyal sonuçları da ülkeyi zor duruma düşürmüştü. Yiyecek kıtlığının yanı sıra hükûmetin, memur ve öğretmenlerin maaşlarını ödeyememesi gibi mâlî krizler ülkeyi iyice buhrana sürüklemişti. Anadolu’dan toplanan vergi gelirleri Rumeli’de kaybedilenlerin yerini dolduramayacak durumdaydı. Ordu dağılmış, halk ümitsizliğe düşmüş, İstanbul’da şiddetli protesto gösterileri düzenlendiği gibi Anadolu’nun diğer kesimleri bu gösterilerden etkilenmiştir.(Stanford J. Shaw ve Ezel Kural Shaw: Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, C.II., Kitap Deyince Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 2003, s.352, 354.)

Hâl böyle iken Balkanlar’da bulunan Mevlevîhanelerin de bu süreçten etkilenmemesi mümkün değildi. Yaşanan insanlık dramının yanı sıra, Mevlevîhâneler de yakılıp yıkılmaya maruz kalmıştır.

Balkan Harbi’nin başlamasından yaklaşık üç ay sonra yani 30 Ocak 1913 / 17 Kânûn-u Sânî 1328 tarihinde Konya Mevlevîhânesi Şeyhi’nin, Sadarete gönderdiği mektup, mevcut durumu beyan etmesi bakımından önemlidir. Mektupta, müttefiklerin Balkanlarda Müslüman sivil halka karşı işlemekte oldukları cinayetler ve insanlık dışı davranışların kamuoyu vicdânında üzüntülere yol açtığı belirtilmekte, medeniyetle iftihar eden Avrupa Devletlerinin meseleye kayıtsız kalmalarının, tarikat ehlinde ve Müslümanlarda büyük bir öfkeye sevk ettiği ifade edilmektedir. (Nuri Köstüklü: a.g.e., s.55.)

Mevlevî Şeyhi aynı mektupta; her milletin mâbetleri her türlü saldırıdan masum iken, Bulgar eşkıya ve askerlerinin Siroz Mevlevîhânesine karşı olmadık münasebetsizlikler işlediklerini hatırlatarak, bundan sonra Rumeli’nde bulunan diğer dergâhların haklarının korunması yolunda Sadaretin gerekli tedbirleri şimdiden almasının gerekliliğinden bahsetmektedir. Şeyhin burada sözünü ettiği Rumeli’ndeki diğer dergâhların başında Edirne, İpek, Selânik, Üsküb Mevlevîhâneleri gelmektedir.(Nuri Köstüklü: a.g.e., s.55.)

Yine mektupta ifade edildiği üzere, Mevlevîhânelerce de savaşın başlangıcından itibaren – Şeyhülislâmlığın da fetvası gereği –  gece ve gündüz her vakit Fetih Sûresi ve her sabah İsm-i Celâl zikrinden sonra dualar edilmiştir. Bununla beraber hükûmetin peyderpey vuku bulan arzusu gereğince maddî yardımlar toplanması hususunda Mevlevîler, üzerlerine düşen görevi yapmışlar ve halkı yardıma teşvik etmişlerdir. (Nuri Köstüklü: a.g.e., s.56.)

Afyonkarahisar Mevlevîhânesi de bu esnada üzerine düşen görevi yapmakta hassasiyetlik göstermiştir. Savaşlar sırasında, Mevlevîhâne gelirlerinden harp masrafları için %3 harb vergisi ödenmiştir.( MMA, Zarf No: 234/94.)

Bu minvalde Şeyh Ali Celâleddin Çelebi, 19 Eylül 1328/2 Ekim 1912 tarihli tebliğatında, bu vergi ile ilgili Mevlânâ Dergâhı Postnişînine bilgi vermiştir. İlgili yazıda, Afyonkarahisâr Mevlevîhânesinin Vâridât-ı Sâfiyesinin ve masraflarının beyan edildiği defterin, Evkâf Nezâreti’nin talebine binâen Karahisâr Evkâf Müdiriyetine takdim edildiği bilgisini iletmiştir. Yaklaşık bir hafta sonra Afyonkarahisar halkı ve Afyonkarahisar Çelebileri tarafından, Balkan Savaşlarına aynî yardım kapsamında iki araba ve bir binek beygiri, yirmi mekkâre beygiri (yük hayvanı), ilgililere teslim edilmiştir. (MMA, Zarf No: 234/58.)

Bu hassas dönemde, Konya Mevlânâ Dergâhı Şeyhi tarafından Şeyh Ali Celâleddin Çelebi’ye verilen özel görev de oldukça dikkate değerdir.  Çelebi’ye, Balkanlarda bulunan bazı Mevlevîhânelerin durumlarının tahkikatı hakkında özel bir görev verilmiş ve harp ortamına rağmen O, bu görevi memnuniyetle kabul etmiştir. Görevlendirmenin ardından hemen işe başlamış ve 3 Kânûn-u Evvel 1328 / 16 Aralık 1912 tarihli Emirnâme gereği hazırladığı raporu, 19 Kânûn-u Evvel 1328 / 1 Ocak 1913 tarihinde Mevlânâ Dergâhı Postnişînine sunmuştur. Raporda; Edirne Mevlevîhânesi Şeyhi’nin Dersaadet’te olduğu, Selânik Şeyhi’nin de Selânik’de olduğu ve Selânik Dergâhı’nın bir ara hastane olarak kullanıldığı, sonradan tekrar dergâhın iade edildiği, yine aynı dergâhın alınan avizesinin geri verildiği, Siroz Dergâhı’nın yağma edildiği ve Şeyhi’nin de İşkodra’da bulunan kızının yanına sığındığı ve hasarla ilgili bir tebliğatta bulunmadığını belirtmiştir. Devamında; Üsküb Dergâhı’na bir taarruzda bulunulmayıp, Şeyh Efendi’nin de yerinde bulunduğu, Girit Mevlevîhânesine de bir saldırının söz konusu olmadığı beyan edilmiştir. Aynı rapora düşülen zeylde, malum Mevlevîhânelerin hukukunun muhafazası için, Evkâf Nezâreti’nin harekete geçmesinin gerekliliği de vurgulanmıştır.  (MMA: Zarf No: 234/65.)

Netice olarak Balkan Savaşları sonunda, Osmanlı Ülkesinin Avrupa’daki toprak bütünlüğü korunamamış, bu ağır yenilginin sonucu olarak da Balkanlar’daki Mevlevîhâneler için de sıkıntılı süreç başlamıştır. Osmanlı’nın toprak bütünlüğü açısından sıkıntılar yaşadığı bu süreçte, Şeyh Ali Celâleddin Çelebi’nin nezdinde Afyonkarahisar Melvevîhânesi, üzerine düşen görevi eksiksiz yerine getirmiştir.

2.2. Birinci Dünya Savaşında Afyonkarahisar Mevlevîhânesi

Osmanlı Devleti, Balkan Savaşıları’nın ardından kendisini Birinci Dünya Savaşı’nın tarafları arasında bulmuş, Balkan Savaşları’nın yaralarını saramadan yeni bir savaşa girmişti.

Orduyu yeniden teçhiz etmek ve elde kalan toprakları savunmak için, tabiî olarak seferberlik ilan edilmiştir. Ardından 14 Kasım 1914’te Cihâd-ı Mukaddes ilan edilmiştir. Osmanlı Padişahı Sultan Reşad, askerî ve maddî tedbirlerin yanı sıra, ordunun ve halkın manevîyatını canlı tutmak ve Osmanlı Topraklarına dört bir tarafından hücum eden düşmanı durdurmak için bazı manevî tedbirlere başvurulmuştur. (Sezai Küçük: “Erenler Gönüllüsü Mücâhidîn-i Mevleviyye Alayı” https://www.semazen.net/yazar_yazi.php?id=142.)

Bu manevî tedbirlerden biri de tasavvuf erbabından dua ve mânevi destek almak idi. Kendisi de bir Mevlevî olan ve tahta çıktığında Abdülhâlim Çelebi’nin kılıç kuşattığı Sultan Reşad, bu savaşta Mevlevîlerin manevî desteklerini önemsemekle birlikte, bizzat savaşa iştiraklerinin Osmanlı Ordusunun başarıya ulaşmasına önemli katkı sağlayacağını düşünerek, Filistin Cephesine gönderilmek üzere bir Mücâhidîn-i Mevlevîyye Alayı, Kafkas Cephesine gönderilmek üzere de Mücâhidîn-i Bektâşiyye Alayı kurulmasını arzu etmiştir. Bu düşüncesini gerçekleştirmek için İstanbul’daki Mevlevîlere bir alay sancağı ile bir kılıç göndermiş, kurulacak alaya bütün Mevlevîlerin kaydolmasının arzusu olduğunu bildirmiştir. Sözkonusu sancağı İstanbul’dan Yenikapı Mevlevîhânesi Şeyhi Abdülbaki Baykara teslim almış ve Konya Mevlânâ Dergâhı Şeyhi Veled Çelebi’ye takdîm etmiştir.

Mevlevî Alayı’nın kuruluş çalışmaları ve hazırlıklar devam ederken, Veled Çelebi diğer bazı Mevlevî Şeyhlerine maiyetleriyle birlikte, kurulmakta olan birliğe katılmaları yolunda yazılar yazmıştır. Ancak bu işlerin kolaylıkla yürütülmesi için ilgili resmî makamların yardımlarına da ihtiyaç duyulmuştur. (Nuri Köstüklü: a.g.e., s.70.)

Alay’ın komutanı Veled Çelebi; bayraktarı ise Ankara Mevlevîhânesi Şeyhi Mustafa Nuri Dede idi. Mevlevî olmayanların da iştirak ettiği Alay’da, dervişlere onbaşı, çavuş; şeyhlere de muhtelif rütbeler verilmiştir. (Yusuf İlgar: Karahisar-ı Sâhib, s.187.)

Veled Çelebi, gerekli hazırlıklar yapılırken 20 Aralık’ta Harbiye Nezâretine bir arîza göndermiş olup, hükûmet ve askerî yetkililerin şeyh efendilerle ortaklaşa çalışma içinde bulunmalarını ve ismi yazılan bütün Mevlevîlerin sevki hususunda her türlü koruma ve yardımın yapılması için ilgili vilâyet ve müstakil liva mutasarrıflıklarına gerekli emirlerin verilmesini istirham etmiştir. Veled Çelebi’nin bu arîzası üzerine bünyesinde Mevlevîhâne bulunan valilik, mutasarrıflık ve kaymakamlıklara ayrı ayrı emirler yazılmıştır.

Bu alayın kuruluşu aşamasında Mevlevîhâne mensuplarıyla birlikte, alınan karar gereğince muhibbân ve diğer sûfî kurumlardan da alaya katılanlar olmuştur. Ancak iletişim eksikliğinden olsa gerek, bu katılımlar hususunda ilgili makamlar arasında bazı anlaşmazlıklar çıkmıştır. Mesela; Karahisâr’da Mevlevî olmayıp da muhibbândan bulunan 1301 doğumlu bir nefer Mevlevî Alayı’na katılmak istemiş, ancak Karahisâr Şubesi buna müsaade etmeyerek ilgiliyi Sıhhıye Bölüğüne sevketmiştir. Bu durum, Karahisar Postnişîninin şikâyetine sebep olmuş ve ilgili kolorduyla yapılan yazışmalar sonunda söz konusu kişinin Gönüllü Alay’a imam olarak nakline müsaade edilmiştir. Çelebi Efendi’ye kadar akseden bu olay hakkında ordu komutanlığına bilgi arz eden birinci kolordu Asker Alma Heyeti başkanı, bahse konu olan olayın Mevlevî olmayıp da muhibbân veya başka sûfî kollara mensup olanların Gönüllü Alay’a iltihak edip etmeyeceğine dair gerekli emrin bulunmamasından kaynaklandığını ifade etmiştir. (Nuri Köstüklü: a.g.e., s.74.)

Veled Çelebi, kaleme aldığı hatıratında, Mücâhidîn-i Mevlevîyye Alayı ile ilgili şunları yazmıştır:

“…Ben de bu Alay’ın kumandanı oldum Konya’da. Bektâşîler de Kafkas Cephesi’ne gittiler. Alay’ın bayraktarı Ankara Mevlevî Şeyhi Mustafa Nuri Dede idi. Mevlevîlere silah verildi. Mevlevî Alayı trenle Şam’a geldi. Karargâhımız Cebel-i Lübnan’a indi. Burada talimlerimize devam ettik fakat harbe iştirak etmedik. Ordunun mâneviyatını yükseltmek amacıyla Mücahidîn-i Mevlevîyye Alayı teşkil edilmişti. Cemal Paşa da bizim alayla meşgul idi. Üç sene Şam’da kaldık. Fakat Suriye bozgunu başlayınca Konya’ya geri döndük. Bu tarihî Mevlevî Alayı dağılarak dergâhlarına geri gittiler .” (Veled Çelebi İzbudak:  a.g.e.,s.123, 124.)

Mücahidîn-i Mevlevîyye Alayı’na Karahisâr-ı Sâhib’den altmış üç derviş katılmıştır. Bunlar arasında isimleri bilinenler şunlardır: (Süheyl Ünver: a.g.e., s.35) Şeyh Ali Celâleddin Çelebi, Bursalı Mehmed Raşid Dede, Neyzen Feyzi Dede (Doğaner), Yahya Dede (Tekin), Kazanlı Tatar Hacı Abdullah Dede, Karlıklı Süleyman Dede, Mollazade Azmi Bey, Berber Ömer Efendi, Saatçi Con Ali Dede (İdemen), Ahmet Gümüş. Ferruh Çelebi oğlu Arif Çelebi.

Şubat’ın ilk haftası içinde Ankara, Kastamonu, Çankırı ve diğer Mevlevîhâne Şeyhleri, Afyonkarahisar üzerinden trenle Konya’ya doğru yola çıkarlar. Bu heyet Afyonkarahisar’a geldiğinde Mevlevîhâneye misafir olmuşlar ve birkaç gün burada kalmışlardır.

Kaldıkları ilk günün yatsı namazından sonra da dergâhta coşkulu bir mevlevî mukâbelesi (semâ) düzenlenmiştir. Gelenlerle birlikte semâya katılanlar kalabalık olduğu için, semâhane semâzenleri almamış ve sırayla semâ edilmiştir. Mukâbele sonrasında vatan mücadelesinin hayırla ve başarıyla bitmesi dileğiyle Musullu Âyinhan Hafız Osman Efendi, caminin müezzinler bölümünde dua etmiş, buradaki merasimden sonra topluluk Belediye Parkı karşısındaki (şu anda yıkılmış bulunan) Hükûmet Binası önüne gitmiş ve burada da büyük bir tören yapılmıştır. Çok sayıda Afyonkarahisarlı’nın da iştirak ettiği bu tören sırasında Müftü Hüseyin (Bayık) Efendi’nin sekiz yaşındaki oğlu Kemal (Bayık), o günlerdeki heyecanı veciz bir şekilde dile getiren ve orada bulunanları da coşturan bir heyecanla, şu şiiri okumuştur:

“Mevlevî taburu teşkil eyledi Sultan Reşâd
Avn-i Hakk’la eyleriz meydan-ı harbde biz cihâd
Sâlikân-ı Mevlevî meydan-ı harbe hû salâ
İşte hâzırdır gelin aşkıyla meydan-ı vikâ
Pirimiz pîşvamız Hazret-i Molla Celâl
Azmimiz düşman ile savletle etmektir cidâl
Hâlik-i kalb-i aduvdur fahrimiz serde külâh
Emr-i Hayr harbe sevk etti bizi çün Pâdişâh
Velvele-endâz-ı âfâk ola çün nay kudûm
Allah Allah hû deyü düşmana etmekde hücum.”

(Nuri Köstüklü: a.g.e., s.80., MMA: Zarf No: 149/2.)

Coşkulu geçen bu törenin bitiminde Mevlevî Alayı Konya’ya hareket etmiştir. Şeyh Ali Celâleddin Çelebi’nin maiyetinde altmış üç derviş olduğu alayın toplam mevcudu 1026 dır.

Birinci Dünya Savaşı’nda kurulan Mevlevî Alayı ile vatan savunmasında bulunan Afyonkarahisar’lı Mevlevîlerden üç kişi İngilizlere esir düşmüştür. Bunlardan biri Ahmet Nuri Gümüş’tür. Basra Cephesi’nde İngilizlere esir düşerek Hindistan’ın Bombay şehrine götürülmüştür. Mevlevî Alayı’nda bulunan Ali Dede (İdemen) de, Sıhhıye Bölüğünde çalışırken İngilizlere esir düşerek Kıbrıs’a götürülmüştür. Kıbrıs’daki Mevlevîhâne Şeyhliğinin kefaletiyle oradaki Mevlevî Dergâhı’na gidip gelmiştir. (Yusuf İlgar: Karahisâr-ı Sâhib, s.197.)

Birinci Dünya Savaşı’nda yedek subay olarak Şam’da askerlik görevini îfâ ederken, buradan Kudüs’e, oradan da Mısır’a gönderilen Hz. Mevlânâ torunlarından Ferruh Çelebi oğlu Arif Çelebide Mısır’da Kanal Harekâtı’na katılmış, bu sırada İngilizler’e esir düşmüştür. Kahire’de esir Türk Kampında kalan Arif Çelebi’nin 1919 yılının Aralık ayında serbest bırakıldığı sanılmaktadır. (Yusuf İlgar: Karahisâr-ı Sâhib, s.197, 198. Nuri Köstüklü: a.g.e., s. 122,123.)

Şeyh Ali Celâleddin Çelebi ve Bursalı Mehmed Raşid Dede, heyetle birlikte Şam’a kadar gitmişler, yaşlı olmaları sebebiyle Afyonkarahisar’a geri gönderilmişlerdir. (Yusuf İlgar: Karahisar-ı Sâhib, s.191.)

Şeyh Ali Celâleddin Çelebi, Mücâhidîn-i Mevlevîyye Alayı’nın oluşumundaki katkısı ve gayreti ile önemli bir liderlik görevini başarıyla tamamlamıştır. Zaten Mevlevî Alayı’nın teşekkül ettirilmesinin ana gayesi cephede savaşmak değil, Mehmetçiğe moral kaynağı olup ordunun manevîyatını yükseltmek idi. (Veled Çelebi İzbudak: a.g.e., s.124.)

3. Ali Celâleddin Çelebi Döneminde İmar Faaliyetleri

Osmanlı Padişahları, Hz. Mevlânâ gibi manevî şahsiyeti yüce şahısların hatırasının temsil edildiği türbe ve dergâhlara sürekli ilgi ve alâka göstermişlerdir. Gerek türbelerinin inşâsı, gerek dergâhlarının tadilatı gibi imar faaliyetleri konusunda hem cömert hem de hürmetkâr davranmışlardır. Afyonkarahisar Mevlevîhânesi de, Osmanlı Hânedânı’ndan sürekli ilgi gören dergâhlardan olmuştur. Çok önemli yangınlara maruz kaldığı yıllarda dahi Osmanlı Devleti’nin gözetiminde yeniden inşa edilmiştir.

Sultan II. Abdülhamid de aynı şekilde hayrâtın ihya ve tamiri hususunda son derece hassas idi. Ali Celâleddin Çelebi’nin şeyhlik makamına atanmasından hemen önce, Sultan II. Abdülhamid’in arzusuyla Hazîne-i Hâssaca,  Sultan Dîvâni’nin sandukası için yapılan pûşîde ve pirinçten mamul parmaklıklar; Miralay Osman Bey, Mülkiye Memurları, Askeriye ve Ulemâ Eşrafı, Postnişîn Kemâleddin Çelebi ve Müfti Efendi’nin de hazır bulunduğu törenle, (1265/1849–50 tarihli eski pûşîde, şu anda Sultan Dîvânî Mevlevîhâne Müzesinde sergilenmektedir) 30 Nisan 1310/2 Mayıs 1894 tarihinde yerine tevdi edilmiştir. (BOA: DH. MKT, DN:234, GN:76/1.) II. Abdülhamid tarafından Sultan Dîvânî’nin sandukası üzerine örtülmek üzere gönderilen örtünün üzerindeki talik hat, Afyonkarahisarlı Hattat Kirâmî tarafından hazırlanmış, sarayda altın sırma ile işlenmiştir. (Süleyman Gönçer: Afyon İli Tarihi, C. II, İleri Ofset Matbaacılık, Afyon 1991, s.100, 188.)

Şu anda Sultan Dîvânî’nin sandukasında bulunan pûşîde, 1331 / 1312–13 tarihlidir. Sultan Reşad’ın gönderdiği bu yeşil, murassa ve musanna örtünün de Sultan Dîvânî sandukasına örtüldükten sonra, boşta kalan 1894’te Sultan II. Abdülhamit’in hediyesi olan kırmızı örtü hâl-i hazırda. Abâ Pûş Mehmed Bâli Çelebi’nin sandukası üzerinde bulunmaktadır.

1331 / 1312–13 tarihli pûşîdenin üzerinde destarlı sikke içerisinde ‘Yâ Hazreti Mevlânâ’, sağ tarafında ‘Ve kefâ billâhi şehîdâ’, sol tarafında ‘Muhammed Rasûlüllâh’ yazılıdır. Daha sonra alt alta; ‘Elâ inne evliyâallâhi lâ havfün aleyhim velâhüm yahzenûn’; ‘Destûr yâ Hazret-i Sultan Dîvânî’; ‘Baver bekün ki ber serem eğer âyet Mesih, derdi ki yâdigârı küdarem deva kûnet’ ifadeleri nakşedilmiştir. Örtünün yanlarında ‘innallahe yağfir’uz-zunûbe cemîan innehû hüve-el ğafûr-ur rahîm’(Zümer Sûresi 53. Ayet) ayeti ta’lîk üzere yazılmıştır.

Sultan Reşad’ın hediye ettiği, bugün mevcut olan pirinçten mamul parmaklıklar, 1960’lı yıllara kadar bir sandıkta beklemiş ve Kemal Bayık’ın müezzinlik yaptığı yıllarda şimdiki yerine monte edilmiştir. (Sultan Reşad’ın hediyesi olan parmaklıkların, uzun bir dönem bekledikten sonra yerine monte edildiği böylece anlaşılmaktadır). (Hamdi Özkara: a.g.e., s.81.)

Afyonkarahisar Mevlevîhânesi, 1292/1876–77 yılında, büyük bir yangına maruz kalmıştır. Şeyh Kemâleddin Çelebi zamanındaki yangın sonrası yeniden inşa için gerekli mâlî kaynak mevcut olmadığından – padişahtan yardım istenmiş olsa da – borç alma yoluna gidilmiştir. Alınan borç çok yüksek meblağlara ulaştığından Çelebi’nin ömrü bu borcu kapatmaya kifayet etmemiş, bu borç yükü Şeyh Ali Celâleddin Çelebi dönemine sarkmıştır. (Mustafa Karazeybek: a.g.m., s.298-352.)

11202 Yangını Ve Yeniden İnşa

Yangının Sebep ve Sonuçları

11202 tarihinde zuhur eden yangının geride bıraktığı maddî hasarın ardından, Afyonkarahisar’ın altından kalkmakta çok zorlanacağı bir  bilanço ortaya çıkarmıştır. Mevlevîhânenin de tamamen yandığı bu felâket, hem Afyonkarahisar’ı hem de Afyonkarahisar Mevlevîhânesi’ni ilgilendiren ciddiyette idi. Aşağıdaki başlıklarda ayrıntılarına değindiğimiz 11202 yangını, Afyonkarahisar Mevlevîhânesinin tarihindeki en önemli inşâ sorununu da beraberinde getirmiştir.

4.1.1. Yangın Öncesi Mevlevîhânenin Mîmârî Yapısı

Daha önceki dönemlerde de büyük yangınlar yaşamış olan ( Afyonkarahisar Mevlevîhânesinin maruz kaldığı yangınlar: 1560, 1683, 1876, 11202 yılları. Bkz., Hasan Özönder: “Afyon Mevlevîhânesi”, 5. Millî Mevlânâ Kongresi (Tebliğler) 3-4 Mayıs 1991, Ayrı Basım, Konya 1991, s.97-124. Hamdi Özkara’ya göre, 1844’te de Mevlevîhâne tamamen yanmıştır. Bkz., Hamdi Özkara: a.g.e..,79.) Afyonkarahisar Mevlevîhânesinin son (belki de en büyük) yangın öncesi mîmârî durumunu zikretmek faydalı olacaktır. Mevlevîhânenin 11202 yangınından önceki hâlinin detayları, Agnes Dick Ramsay’ın Ağustos 18120 tarihli notlarında, şu şekilde yer almaktadır:

“Tekke; merkezinde, mermer sütunların taşıdığı bir çatıyla kaplı, güzel bir mermer şadırvanın bulunduğu, taşla pekâlâ döşenmiş, temiz bir avluyu çevreleyen, birtakım muhkem görünüşlü haneler ve zarif bir camiden meydana gelmektedir. Su, her birinin yanına, bir içme bardağının zincirle iliştirilmiş olduğu bir düzine emzikten akmaktadır. Cami, murabbaın bir tarafında kendi başına durmaktadır. Cami ve en yakın hane arasında; Şeyhin hanımlarının ikamet ettikleri ev olan, kafesli pencereli, büyük, beyaz bir hane ve koyu, zarif servileri ve Müslüman kadınların kabirlerini işaretleyen, düz, sivri taşlarıyla bir kabristan göze çarpmaktadır. Caminin içerisi geniş, azametli ve arkadaki pencereler vasıtasıyla iyi aydınlatılmıştır. Musikî erbabı için, dar bir merdivenle erişilen, küçük bir mahfil bir köşede bulunmaktadır. Son derece iyi cilalanmış zeminiyle geniş bir murabba, semazenler için korkulukla çevrilmiştir. Girince soldakiler, korkuluğun dışında, çift sıra hâlinde, müteveffa derviş şeyhlerin kabirleridir. Bunlar, koyu yeşil kumaşlarla ve güzel ve pahâlı nakışlarla örtülü meyilli üstleri ve her birinin başında dev, beyaz bir sarıkla; mutat, yüksek, tabut şekillidirler. Korkuluğun bir köşesinde, bir kabir, kalanlardan öteye çıkıktır ve ayakucunda; yakılmamış, uzun mumlar taşıyan, tunçtan, gümüş kakmalı, dört kocaman şamdanı olan bir mihrap bulunmaktadır”. (W. Mitchell Ramsay: a.g.e., s.269–277.)

Mîmârî yapısıyla, ulvî bir havayı barındıran ve insanı etkisi altına alan bu Mevlevîhâne, 11202’deki büyük yangında sandukalar hariç tamamen yanmış ve ne yazık ki yukarıda anlatılan güzelliklerden günümüze bir şey kalmamıştır.

4.1.2. Yangının Sebebi

Daha önceden bu yangınla ilgili yayımlanmış bazı makaleler; yangının başlangıcı, bıraktığı hasar ve sonraki süreç hakkında net bilgi vermemektedir. 11202 yangınının hem Mevlevîhâneye, hem de kente getirdiği maddî-mânevi hasar, elimizdeki belgelerde daha net ve ayrıntılı bir şekilde mevcuttur.

Yangının çıkış noktasının bir Ermeni evinin olduğu konusunda fikir birliği vardır. Özellikle Ömer Fevzi Atabek (ö.1971) ve Hamdi Özkara’nın henüz yayımlanmamış eserlerinde, yangın ile ilgili detaylar yer almaktadır.

Yangın, Ağustos 1318 (11202)’de, bir Perşembe gecesi çıkmıştır. O gece Ömer Fevzi Atabeklerin komşusu Cırıkların Kâmil’in düğünü yapılmıştır. Eğlence için düğün evine davet edilen bando takımı, kısa bir süre çalgı çalmayı bırakmış ve ardından şehirde yangın olduğuna dair bir duyuru mahiyetinde olan tüfek sesleri gelmeye başlamıştır. Yangının bir Ermeni evinde çıktığı hemen anlaşılmış, ateşin şiddetinden gece karanlığı gün gibi aydınlanmıştır. Hızlı bir şekilde diğer evlere de sirayet eden yangın, halkı korkuya sevketmiştir. Bu hengâmede insanlar hâliyle evlerindeki eşyaları kurtarmanın telaşına düşmüşlerdir. Alevler, Kale ile Hıdırlık arasını esir almış, çoğunlukla Ermeni vatandaşların evleri yanmıştır. Yangından kaçırılarak Hıdırlık yamaçlarına konulan eşyalar, ulaşım yollarının kapanmasına sebep olmuştur. Yeterli söndürme takviyesinin olmayışından olsa gerek, yangın üç gün sonra kendiliğinden sönmüştür. Yangın esnasında dikkat çekici bir diğer durum ise, Ermeni evlerinin alt katlarından patlama seslerinin duyulmuş olmasıdır. Bu patlamalardan anlaşılan odur ki Ermeniler, evlerini cephaneliğe çevirmişlerdir. (Ömer Fevzi Atabek: Hayatım, (Yayımlanmamış)s.89–93.)

Özkara da yangının Ermeni mahallesinde başladığını, kendisinin o günlerde altı yaşında olduğunu ifade etmektedir. (Hamdi Özkara, a.g.e., s.80,81.) Muharrem Bayar’a göre yangın, Yenice Mahâllesi’nden, Tüccar Şirpenyan Arakli isimli Ermeni’nin evinde çıkmıştır.

Atabek’in notlarına göre yangının hududu şu şekilde idi:

“Hıdırlık ile Kale yan tarafları, yangının hududunu teşkil etmekle beraber, üst taraf hududu [ise] kale eteğinde bulunan Ermeni Kilisesi önünden aşağı Pazar Mescidi[ne kadardır]. Arka tarafından Protestan Kilisesi’ne hizadan kuleli tahtalı denilen camiler ve buradan hark teşkil eder. Alt taraf sınırına gelince, Atiye Camisi, Kireç Pazarı, Ak Mescid ve bu hizadan ibaret idi. Yangın bitimi[ne] müteakip Eskişehir’den, bir vagon, harikzedegâne dağılmak üzere ekmek gönderilmişti ve vagon açıldığı zaman ekmeklerin küflenmiş olduğunu gördük..” (Ömer Fevzi Atabek: a.g.e., s.89–93.)

Yangının şiddetine de değinecek olursak; Mevlevîhânenin civarında üçüncü Germiyan Hükümdarı Süleyman Şah Çelebi tarafından yaptırılan iki lulalı mermer kitabeli bir çeşme, etrafını çevreleyen evlerin ateş yığınları arasında kalması neticesinde kireç ve toprak hâline dönüşmüştür. Hamdi Özkara bu mâlumâtı, kütüphane memuru Bekir Sıdkı Efendi’den almıştır. (Hamdi Özkara: a.g.e., s.11.)

Yangının, Afyonkarahisar Tarihi’ndeki kalıcı etkisi, Çizmecizade Vehbi Efendi (ö.1937)’nin Yangın Destanı adlı şiir yazmasına da ilham kaynağı olmuştur: (Mustafa Eravcı: “Afyonkarahisar Mevlevîhânesi”, Sultan Dîvânî ve Afyonkarahisar’da Mevlevîlik, Afyon Kocatepe Üniversitesi Yayın No: 42, Afyon 2002, s. 204–231.)

Yangın Destanı

Ağustos bin üç yüz on sekiz idi
Karahisâr’da harîk oldu nümâyân
Bu yangın ateşten bir deniz idi
Kaplayıp beldeyi eyledi umman.

Dört cami, bin üçyüz onsekiz hane
İki hamam kül oldu hep yâne yâne
İki dergâh-i şerîf, bir de dersane
Oldu bir gün içre, hâk ile yeksan.

4.1.3. Yangının Sonuçları ve Hasar

Her hâliyle Afyonkarahisar tarihinin en esef verici olaylarından biri olan bu büyük yangın neticesinde, ilgili makamlara tebliğ edilen hasar tespit raporları, maddî hasarın vehametini göstermektedir. Mevlevîhâneyle birlikte, içerisinde bulunan ilmî ve fikrî eserlerin de yanması, manevî zenginliğin de hasara uğradığını gösteren diğer bir gerçekliktir. Tek tesellî kaynağı ise bu büyük felakette hiç can kaybının olmayışıdır.

Yangının hemen ardından, 16 Ağustos 1318 / 29 Ağustos 11202 tarihinde, Karahisâr-ı Sâhib Mutasarrıfı Muhammed ve Karahisâr-ı Sâhib Fırkası Kumandanı Ferit Bey’lerin ortaklaşa tebliğ ettikleri telgrafta yangın Padişaha ihbar edilmiş; Eskişehir ve İzmir’den yardımın geldiği, İzmir ve Şucurbolu (?) kumpanyaları tarafından yangında mağdur olanlar için on günlüğüne otuz vagonun (prefabrik ev) meccanen verildiği bildirilmiştir. (BOA: Yıldız Tasnifi Perakende Evrakı Mabeyn Başkitabeti (Y.PRK. BŞK.), DN:67, GN:7/1.) Aynı gün Hüdavendigar Valisi’nin, Mâbeyn-i Humâyûn-u Mülûkâne Başkitabet-i Celîlelesi’ne çektiği telgrafta; 3 cami, 2 tekke, 1 kilise, 2 mektep, 2 hamam, 25 dükkân, 245 İslâm, 804 Ermeni Hanesi’nin yandığı; 25 İslâm, 8 Ermeni olmak üzere toplam 33 dükkânın kullanılamaz hâle geldiği ifade edilmektedir. Toplam 1313 yapının zarar gördüğünün beyan edildiği telgrafta, 1225 İslâm ve 4020 nüfus Ermeni’nin meskensiz kaldığı da bildirilmiştir. (BOA: Y.PRK.BŞK., DN:67, GN:7/5.)

Elem verici bu durumun haberini alan Sultan II. Abdülhamid, öncelikle Sultan Dîvânî Dergâhı’nın ve diğer dînî yapıların inşâsı için ferman yazmıştır. (BOA: BEO, DN:1915, GN:143581/1.)

4.2. Yeniden İnşa Çalışmaları

4.2.1.Yeniden İnşa Kararı ve Ödenek Sorunu

Yangından sonra yapılan ilk iş hâliyle Mevlevîhânedeki hasarın detaylı olarak tespiti ve yeniden inşa için gereken paranın miktarının belirlenmesi olmuştur. Bunun için, Ali Celâleddin Çelebi’nin de içinde olduğu bir komisyon kurulmuştur. Heyetin tespitleri ve Nezâret-i Evkâf-ı Humâyûn müfettişlerinin tetkikinden sonra ortaya çıkan inşa bedeli de, 600.000 kuruş olarak çıkarılmıştır. (BOA: BEO, DN:2150, GN:161243/2.)

Mevlevîhâne vakıflarının bu mevcut hâli ile gereken meblağı temin edemeyeceği aşikâr olduğundan, durum Evkâf Nezâretinin de dikkatinden kaçmamıştır. Hazırlanan raporda mesele beyan edilmiş ve çare olarak paranın büyük bir kısmının Maliye bütçesinden tedarik edilmesi gerektiği bildirmiştir.

Türbeler hariç, hemen hemen tamamen yanan Mevlevîhânenin inşâsında kullanılacak malzeme için gerekli bilgi Dâire-i Umûr-u Dâhiliyeden Sadaret Makamına iletilmiştir. Buna göre ihtiyaç duyulan kereste ve sairenin gümrük ve orman vergisinden muaf tutulması istenmiştir. (BOA: ŞD, DN:2426, GN:32/1.) Bu da oldukça dikkate şayandır. Bu vesikadan, devlet kurumlarının Mevlevîhânelerin inşâsı ile yakından ilgilendikleri ve maliyetin düşürülmesi için çare aradıkları anlışılmaktadır. Bu ve benzeri istekler, Mevlevîhânenin tekrar inşası için, Osmanlı kurumlarının hamiyetperverliğini göstermesi açısından önemlidir.

Sultanın ve nazırlarının başlangıçtaki kararlılıkları ve hızlarına rağmen gerek bürokratik engeller, gerekse mâlî zorluklar nedeniyle, inşâ beklendiği gibi hemen başlamamıştır.

Nitekim yangının üzerinden nerede ise bir sene geçmiş olmasına rağmen inşasının başlamamış olması, Evkâf Nezâretinin 5 Temmuz 1319 / 18 Temmuz 11203 tarihinde konuyu tekrar gündeme getirmesine neden olmuştur. (BOA: BEO, DN:2150, GN:161243/2.)

Başlangıçta 600.000 kuruş olarak takdir edilen tamir bedelinden 400.000 kuruşunun Maliye hazînesinden karşılanacağı vurgulanmış, akabinde bunun 200.000 kuruşunun acilen tedariki istenmiştir.

Kalan 200.000 kuruşun ise Evkaftan karşılanması kararına varılmış ancak bu meblağın Evkâf İdaresi’nin anılan yılda Hüdavendigar Vilâyeti Mal Sandığından alacağı olan 5.624.000 kuruştan tahsil edilebileceği belirtilmiştir. (BOA: BEO, DN:2156, GN:161699., BEO, DN,2156, GN,161699/3.)

Ne var ki Hazîne-i Celîle’ce ödenmesi gereken meblağın karşılığı, ilgili bütçede bulunmamaktadır. Zaten, ilgili sene bütçesinden 75.000 kuruşun kaldığı, bir sonraki yılın bütçesinden de 100.000 kuruşluk bir miktarın bile, zarûrî ihtiyacı olan diğer dinî kurumlar için şimdiden ayrıldığı, Mâliye Nezâreti tarafından beyan edilmiştir. (BOA: BEO, DN:2179, GN:163396/1,2,3., M.V., DN:107, GN,59/1.)

Yazışmaların uzaması, bütçe ile alakalı problemin çözülememesi, inşa faaliyetinin daha da gecikmesine sebep olmuştur. Yangının üzerinden on dört  ay geçmiş olmasına rağmen, ödenek ile ilgili sorunun çözülemediği, Bursa Hüdavenigar Vilayeti Valisi Reşîd Bey’in 15 Teşrîn-i Evvel 1319/28 Ekim 11203 tarihli telgrafından da anlaşılmaktadır. (BOA: BEO, DN:2215, GN:166079/3.)

Naticede, Ali Celâleddin Çelebi’nin gayretleri ve Bursa Valisi’nin durumu sahiplenmesi sonucu mâli problem çözülmüştür. Nihayetinde, bir önceki sene (1318) bütçesinin bakiyesi, bir sonraki seneye (1320) aktarılarak, ilgili ödeneğin tahsisatı karara bağlanmıştır. (BOA: BEO, DN:2179, GN:163396/12.)

4.2.2.Yeniden İnşa

Yeniden inşa süreci, mâlî yönden hesabı yapılıp ödeneğin karşılanması hususunda gerekli girişimlerin gerçekleşmesinin hemen ardından başlamıştır.

İnşaatın nihayete ermesi ve müştemilatının tamamlanıp Mevlevîhânede geleneksel yaşantı biçiminin bir an önce hayata kavuşmasını, hem şeyh ailesi hem de dervişler büyük bir özlemle beklemişlerdir. Belirli aralıklarla düzenlenen semâ törenlerinin bir an önce icrâ edilmeye başlanması için dervişlerin ve halkın katkısı takdire şayandır.

İnşaat sırasında ne yazık ki kubbeler yıkılmış, çare olarak saraydan gönderilen Hacı Bey isimli mimarın nezaretinde tekrar yapılmıştır. Bu beklenmedik durum, Mevlevîhânedeki etkinliklerin yeniden başlama sürecini uzatmış ve bütçeye 20.112 kuruşluk, ek bir külfet getirmiştir. (Ş. Barihüda Tanrıkorur: a.g.t., s.454., H. Özönder, s. 97-124.) Akabinde, yangında hasar gören 1844 yapımı minare de tamir edilmiştir. (Mustafa Eravcı: a.g.m., s.204-231.)

Mevlevîhânenin yeniden inşası sırasında uygulanan yerleşim düzeyinde değişiklikler de olmuştur. (Ş. Barihüda Tanrıkorur: a.g.t., s.461.) Semâhane ve mescit bölümünün iç içe olduğu, kadın mahfilinin yine eskisi gibi türbelerin doğu yönünde inşa edildiği bu günkü durumuna kavuşan Mevlevîhâne bünyesine, çelebi ailesi için de yeni bir konak ilave edilmiştir. (Mustafa Eravcı: a.g.m.,s.204-231.)

İnşa sırasında, halkın iş gücü olarak katkısının olduğu önemli bir gerçeklik olduğunu yukarıda da belirtmiştik. Halkın yardımına başvurmak konusunda bununla yetinilmemiş, nakdî yardım konusunda da önemli destek sağlanmıştır. Bunun için, her biri 10 kuruşluk makbuz koçanı bastırılmış olup, muhtevası şöyledir:

“Taht-ı Himâye-i Mufahhara-i Hazret-i Hilâfetpenâhî’de teşkîline irâde-i merâhim-i âde-i Hazret-i Cihanbânî şeref ü mütaallık buyurulan iâne makbuzu. Karahisâr-ı Sahib’de vuku‘ bulan harîk-ı  hâilerin musâb olan İslâm ve Hıristiyan tebea-i şâhânenin âcilen (….) (….) ihtiyacı içün tertib olunan iâne biletidir. 10 Guruş. (Arkadaki Mühür):  Karahisâr-ı Sahib İâne Komisyon-u Âlî’si /1320.”

4.2.3. Açılış

Sıkıntılı ve zor bir süreçten geçen Afyonkarahisar Mevlevîhânesi, âdeta büyük bir mücadelenin başarıyla sonuçlanmasının sembolü niteliğinde, ihtişamlı yapısıyla 11208 yılında güzel bir törenle açılmıştır.

Halkın ve resmî erkânın heyecanlı katılımıyla, Şeyh Ali Celâleddin Çelebi’nin riyasetinde ve dönemin müftüsü Çil Hafız Efendi’nin de eşlik ettiği duâ ile açılışı yapılmıştır. Törende bulunan, o dönemin önde gelen şahıslarının isimleri, Yusuf İlgar’ın tespitine göre şöyledir: Şeyh Ali Celâleddin Çelebi, Şeyh Ali Celâleddin Çelebi Oğlu Veled Çelebi, Çil Hafız Ali Rıza Efendi, Müftü Yunus Hoca Oğlu Ömer Efendi, Ermenî Papazı Ardeşir, Nuri Paşa Oğlu Mollazade Besim Bey, Sardeddin Çelebi, Hamza Hoca, Nuri Dede Oğlu Saatçi Con Ahmet, Hacı Ali (Bayraşa) Dede, Mollzade Sadık Bey, Fahreddin Hoca (Müderris), Türbedar Hilmi Dede, Mehmed Dede, Neyzen Feyzi Dede, Nuri Dede Oğlu Saatçi Ali Dede (İdemen), Mollazade Hacı Nuri Paşa, Musamcızade Müftü Ali Rıza Efendi, Sarı Hacı Oğlu Ahmet Bey, İskender Bey, Nihat Niyazi, Nakibzâde Salim Bey, Ömer yahut Bekir Çelebi, Mollazade Azmi Bey, Ermeni Cemaatinden Tüccar Işıloğlu.

11208’den günümüze kadar, ana yapısının orjinalliğini korumuş olan Mevlevîhânenin bazı bölümleri muhafaza edilememiştir. Mevlevîhânenin doğu kısmındaki harem dairesi ile batı cihetindeki selamlık mevcut değildir. Korunamayan diğer alan ise, Mevlevî geleneğinin önemli unsurlarından olan hamuşândır. Mevlevî geleneğinin temsilcilerinin mezarlarının bulunduğu bu alanın, Mevlevîhânenin doğu kısmında olduğu bilinmektedir. Bahçede kalan yegâne mezar, Namık Kemal’in annesi Fatma Zehra Hanım (ö. 1848)’ın mezarıdır.

Yangından sonra yeniden inşa edilen Afyonkarahisar Mevlevihanesi açılış töreni -11208

Yangından sonra yeniden inşa edilen Afyonkarahisar Mevlevihanesi açılış töreni -11208

KAYNAKÇA

BELGELER

DEVLET ARŞİVLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ OSMANLI ARŞİVİ DAİRE BAŞKANLIĞI ARŞİVİ
BOA. BEO, DN: 8245, GN:6/1.
BOA. BEO, DN:82456, GN:1.
BOA. BEO, DN:161243, GN:2.
BOA. BEO, DN:143581, GN:1.
BOA. BEO, DN:161243, GN:1,2,4.
BOA. BEO, DN:160152, GN:1.
BOA. BEO, DN:161699, GN:3.
BOA. BEO, DN:163396, GN:1,2,3.
BOA. BEO, DN:166079, GN:3.
BOA. BEO, DN:169183, GN:1,3.
BOA. BEO, DN:74057.
BOA. BEO, DN:1915, GN:143581/1.
BOA. BEO, DN:1915, GN:143581/1.
BOA. BEO, DN:2215, GN:166079/3.
BOA. BEO, DN:2150, GN:161243/2.
BOA. BEO, DN:2150, GN:161243/2.
BOA. BEO, DN:2150, GN:161243/4.
BOA. BEO, DN:2156, GN:161699.
BOA. BEO, DN:2156, GN:161699.,
BOA, BEO, DN:2156, GN,161699/3.
BOA. BEO, DN:2179, GN:163396/1,2,3,
BOA. BEO, DN:2179, GN:163396/12.
BOA. DH.MKT., DN:1773, GN:47-1.
BOA. DH.MKT, DN:234, GN:76/1.
BOA. DH.MKT. DN:349, GN:54/1.
BOA. DH.MKT., DN:349, GN:54/1.
BOA. DH.MKT., DN:349, GN:54/2,3.
BOA. İ.ML, 1314.Ş.23-6.
BOA. İ.ML, 1314.Ş.23/4,6.
BOA. İ.MMS, 1333.Ş.16-2.
BOA. İ.MMS, DN: 197, GN:5.
BOA. İ.MMS, 1333.Ş.1.
BOA. İ.MMS, 1333. Ş. 16/3.
BOA. İ.MMS, 1333.Ş.5.
BOA. MV, DN:59, GN:1.
BOA. M.V, DN:241, GN:2.
BOA. MV, DN:200, GN:53-1.
BOA. M.V., DN:107, GN,59/1.
BOA. ŞD, DN:2977, GN:56/1.
BOA. ŞD, DN:1567, GN:10/3.
BOA. ŞD, DN:32, GN:1.
BOA. ŞD, DN:2426, GN:32/1.
BOA.Y.A.HUS., DN:306, GN:39–1,2.
BOA. Y.PRK.BŞK., DN:67, GN:7/1.
BOA. Y.PRK.BŞK., DN:67, GN:7/5.

MEVLÂNÂ MÜZESİ HAZİNE-İ EVRAK ARŞİV DEFTERİ

ZARF NO: 29/1.
ZARF NO: 40/1-c.
ZARF NO: 51/18.
ZARF NO: 54/03–45.
ZARF NO: 66/12,13–1,14–1.
ZARF NO: 129-a.
ZARF NO: 149/2.
ZARF NO: 159/01-a-b-c.
ZARF NO: 225/1.
ZARF NO: 234/1, 5, 27, 32, 33,  52, 57, 58, 59, 60, 62, 63, 64, 65, 66, 68, 69, 72, 75, 76, 78, 82, 84, 85, 87, 92, 94, 97, 98, 99, 100.

MİLLİ KÜTÜPHANE
T.C. Adliye Vekaleti Kanunname Mecmuası 1926, C. I, Poz 457,458.,  Tertîb-i Sânî Düstûr, C.V, s. 239.

KİTAPLAR
AKGÜNDÜZ, Ahmet. İslâm Hukuku ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesi, OSAV Yayınları, İkinci Baskı, İstanbul 1996.
ARPAGUŞ, Sâfî. Mevlevîlikte Eğitim, Vefa Yayınları, İstanbul 2009.
AYVERDİ, İlhan. Misalli Büyük Türkçe Sözlük, Yayına Hazırlayan: Kerim Can Bayar, Kubbealtı Neşriyat, C. I.,II.,III., İkinci Baskı, İstanbul 2006.
BİLMEN, Ömer Nasûhî. Hukuki İslâmiyye ve İstilâhat-ı Fıkhıyye Kamusu, C. IV, Bilmen Yayınevi, İstanbul (Tarihsiz).
BULAÇ, Ali. Kur’an-ı Kerîm’in Türkçe Anlamı, Girişim Yayınları, İstanbul (Tarihsiz).
BURSALIOĞLU, Nazım. Afyonkarahisar Mutasavvıfları ve Din Bilginleri, Taraşlı Ofset Matbaası, Denizli 2000.
CAN, Şefik. Mevlânâ İle Bir Ömür, Hazırlayan: Sezai Küçük, Sûfî Kitap, Tasavvuf Sohbetleri Dizisi, İstanbul 2009.
CEBECİOĞLU, Ethem. Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Anka Yayınları, İstanbul 2005.
ÇALIŞIR, Ahmet. Mevlevî Âyinleri, C. I., Selçuklu Belediyesi, Konya 2010.
ÇIPAN, Mustafa. Dîvâne Mehmed Çelebi, Afyon Mevlevîhânesi Şeyhi, T.C. Konya Valiliği İl Kültür Müdürlüğü Yayınları:34, Konya 2002.
DURU, Muhiddin Celal. Mevlevî, Kader Basımevi, İstanbul 1952.
GÖLPINARLI, Abdülbaki. Mevlevî Âdâb ve Erkânı, Konya ve Mülhakatı Eski Eserleri Sevenler Derneği Yayınları, Konya, Tarihsiz.
_______, Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik, İnkılâp Yayınları, İstanbul 2006.
GÖNÇER, Süleyman. Afyon İli Tarihi, C. II, İleri Ofset Matbaacılık, Afyon 1991.
IŞIK, Ali. Mevlevî Mektupları, Metro Kültür Yayınları, Birinci Baskı, Konya 2010.
İLGAR, Yusuf ve SARI, Mehmed. Mevlevî Dîvân Şâiri Semâî Mehmed Çelebi, Afyonkarahisar Belediyesi Yayınları, Afyonkarahisar 2008.
İLGAR, Yusuf. Afyonkarahisar’da Mevlevilik, 1992.
_______, Tarih Boyunca Afyon’da Mevlevîlik, Türkeli Yayınları, Afyon 1985.
_______, Karahisâr-ı Sâhib Sultan Dîvânî Mevlevîhânesi ve Mevlevî Meşhurları, Afyonkarahisar Belediyesi Yayınları:14, Afyonkarahisar 2008.
_______, Sultan Dîvânî ve Afyonkarahisar’da Mevlevîlik, Afyon Kocatepe Üniversitesi Yayın No: 42, Afyon 2002.
İMAMOĞLU, Ahmet Hilmi. Tuhfe-i Şâhidî, Muğla Üniversitesi Yayınları, Muğla 2005.
İZBUDAK, Veled Çelebi. Tekke’den Meclis’e – Sıra Dışı Bir Çelebi’nin Anıları, Yayına Hazırlayanlar: Yakup Şafak-Yusuf Öz, Timaş Yayınları, İstanbul 2009.
KÖSTÜKLÜ, Nuri. Vatan Savunmasında Mevlevîhâneler (Balkan Savaşlarından Millî Mücadeleye), Çizgi Yayınevi, Konya 2005.
KÜÇÜK, Sezai. Mevlevîliğin Son Yüzyılı, Simurg Yayınları, İstanbul 2003.
OLGUN, Tahir. Mevlevî Çilesi, Hazırlayanlar: Cemal Kurnaz, Gülgün Yazıcı, İstanbul 2008.
ÖNDER, Mehmed. Mevlânâ ve Mevlevîlik, İstanbul 1998.
ÖZKARA, Hamdi. Sultan Dîvânî Hayatı Ve Şiirleri, Basılmamış, 1955.
ÖZTÜRK, Nazif. Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, TDV Yayınları. Ankara 1995.
RAMSAY, W. Mitchell . Everyday Life in Turkey, Hoddar And Stoughton, Londan 1897.
SAMİ, Şemseddin. Kâmûs-i Türkî, Çağrı Yayınları, İstanbul 2010.
SERTOĞLU, Mithat. Osmanlı Tarih Lûgatı, Enderun Kitabevi, İstanbul 1986.
SHAW, Stanford J. – SHAW Ezel Kural. Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, C.II., Kitap Deyince Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 2003.
ŞAFAK, Yakup. Mevlevî Gülbangleri, T.C. Konya Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Yayın No:207, Konya 2010.
TANRIKORUR, Barihüda. Türkiye Mevlevîhânelerinin Mimârî Özellikleri Cilt I, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Arkeoloji ve Sanat Tarihi Anabilim Dalı Sanat Tarihi Bilim Dalı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, C. I., Konya 2000.
TOP, H.Hüseyin. Mevlevî Usûl Ve Âdâbı, Ötüken Yayınları, İstanbul 2007.
ÜNVER, Süheyl. Osmanlı İmparatorluğu Mevlevîhâneleri ve Son Şeyhleri- Mevlânâ Güldestesi, Konya 1964.
YAZICIOĞLU, H. Fikri. Hz. Mevlânâ’nın Torunlarından Sultan Dîvânî, İleri Basımevi, Konya  1963.
YÜKSEL, İbrahim. Sessiz Tanıklar, T.C. Afyonkarahisar Valiliği Yayınları, Ankara 2008.
ZİYA,  Mehmed. Bursa’dan Konya’ya Seyahat, Hazırlayanlar: Mehmed Fatih Birgül, Dr. Levent Ali Çanaklı, Bursa İl Özel İdaresi Yayınları, Ankara 2008.
 

SÜRELİ YAYINLAR
Servet-i Fünun, “Afyonkarahisar”, 8 Haziran 1311 / 20 Haziran 1895, Sayı 223, s.234.
Şehbal Dergisi, Sayı 57, s.168.
Zaman Gazetesi, “Mevlevî Alayı’nın Komutanlık Mührü, 100 Yıl Sonra Evinde” 10 Şubat 2011, Sayı:16619.

MAKALELER

DURU, Rıza. “Agnes Dıck RAMSEY’in Seyahatnamesinde Afyonkarahisar Mevlevihanesi Ve Mevleviler”, http://akademik.semazen.Net/article_detail.php? id=644.

ERAVCI, Mustafa. “Afyonkarahisar Mevlevîhânesi”, Sultan Dîvânî ve Afyonkarahisar’da Mevlevîlik, Afyon Kocatepe Üniversitesi Yayın No: 42, Afyon 2002, s. 204-231.

HAKSEVER, Ahmet Cahit. “20. Yüzyılda Üç Mevlevî Şeyhi: Veled Çelebi, Abdülbaki Baykara, Ahmet Remzi Akyürek”, Tasavvuf İlmi ve Akademi Araştırmaları Dergisi, Ankara 2005, Yıl 6, Sayı: 14, ss.383- 415.

İLGAR, Yusuf. “Afyonkarahisar Mevlevîhânesi Postnişînleri ve Mevlevî Meşhurları” Sultan Dîvânî ve Afyonkarahisar’da Mevlevîlik, Afyon Kocatepe Üniversitesi Yayın No: 42, Afyon 2002, s.241–270.

KARAZEYBEK, Mustafa. “Afyonkarahisar Mevlevîhânesi İle İlgili Vakıflar”, Sultan Dîvânî Ve Afyonkarahisar’da Mevlevîlik, Afyon Kocatepe Üniversitesi Yayın No:42, Afyon 2002, s. 298–352.

KÜÇÜK, Sezai. “Erenler Gönüllüsü Mücâhidîn-i Mevleviyye Alayı” https://www.semazen.net/yazar_yazi.php?id=142.

_________. “Bir Sahil-i Silâmet- Bahariye Mevlevîhânesi”, Keşkül Dergisi, Yaz 15, Mayıs 2010.

ÖZÖNDER, Hasan. “Afyon Mevlevîhânesi”, 5. Millî Mevlânâ Kongresi (Tebliğler) 3–4 Mayıs 1991, Ayrı Basım, Konya 1991, s.97–124.

ÖZTÜRK, Nazif. “Mütevellî”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C. 32, İstanbul 2006, s.217–219.

YAZICI, Nesimi. “Islâh-ı Medâris Öncesi Karahisâr-ı Sahib’de Medreseler’’, III. Afyonkarahisar Sempozyumu Bildirileri, 22–24 Ekim 1993 Afyon. s.43–47.

MÜLAKATLAR

ALPERGÜL, Kemal: Afyonkarahisar 1922 doğumlu.

BAYIK, Senih: Afyonkarahisar 1941 doğumlu.

ÇELEBİ, Semai: İstanbul 1972 doğumlu.

DOĞANER, Yalçın: Afyonkarahisar, 1937 doğumlu.

ÖZKARA, Gülper: Afyonkarahisar 1938 doğumlu.

ÖZKARA, Muzaffer: Afyonkarahisar 1925 doğumlu.

SAGUN, Peyker: Afyonkarahisar 1945 doğumlu.

SARI, Rıza: Afyonkarahisar 1920 doğumlu.

YAKIŞIR, Güler: Muğla 1935 doğumlu.

(Yaptığımız mülakatların kayıtları elimizde mevcuttur)

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR